12 Ağustos 2023 Cumartesi

Canettı’nin Hapishanesi...


 

Elias Canetti bir yazın dünyası mucizesidir. 20.yüzyılın en özgün yazarlarından biri olduğunu düşünürüm. Nobel Edebiyat Ödülü almasına rağmen batıda hak ettiği yeri alamadı ya da hak ettiği yer verilmedi. Yazın alanında ‘Körleşme’ romanı ile tanınır ama benim favorim otuz yılda yazıp bitirdiği ‘Kitle ve İktidar’ adlı kitabıdır. Böylesi bir kitabı yazabilmek için bir insanın yüz gözü, yüz aklı, yüz dili olmalı. 

 

Ben de merak ettim Canetti’nin dilinin peşine düştüm. Canetti’nin dilindeki bu sır nedir? Bakın o dil ne badireler atlatmış? Canetti 4-5 yaşlarındayken (Kendisinin hatırladığı en eski anıymış.) komşuları olan bir adam her sabah kapının önünde Canetti ile karşılaşır. Onu yanına çağırır, ağzını aç, dilini çıkar der. Canetti çıkarır dilini. Adam cebinden sustalı bıçağını çıkarıp Canetti’nin dilinin üzerine koyar ve “Koparayım mı!” der. Bu sahne birçok sabah tekrarlanır. Canetti korku içinde her defasında dilini sustalı bıçağın keskin ucundan kurtarır. Bu olay henüz çocuk olan Canetti ‘de travmalara yol açar. Kimselerle paylaşamadığı bu travma 10 yaşına kadar sürer. Canetti o yıllarda sustalı bıçaktan kurtarılmış dilini ağzında saklar. Bu travma Canetti’nin geç konuşmasına neden olur. Meğer Canetti’nin dili, kör bir bıçağın ağzından kurtulmuş bir dilmiş. Pek haklı olarak yaşamını anlattığı üç ciltlik kitabının ilk cildinin adı: “Kurtarılmış Dil”dir.

 

 Tüm dünyada entelektüel alanda “Hapishane”  deyince akla hemen Foucault gelir. Türkiye'de de Foucault neredeyse hapishane konusuyla özdeşleşmiş bir isim. Hapishanenin Doğuşu, Büyük Kapatılma ve Seçme Yazıları’nın hemen hemen tümünde hapishane ve iktidarı anlatır. Bu alanda yapmış olduğu çalışmalar ile hak etmiş olduğu bir üne sahiptir.

 

Ama ben bu yazımda Foucault'un hapishanesini değil, Elias Cannetti'nin hapishanesini anlatmaya çalışacağım. En özgün eseri olarak bilinen “Kitle ve İktidar “* yazarı tarafından otuz yılda tamamlanmış bir eser. Bu kitapla hapishanede tanışmıştım.  Elime ilk aldığımda ilginç gelmişti. İktidar konusunda araştırma yapanların el kitabı sayılıyordu. Kitapta bir bölümün adı  “İktidarın İç Organları'” oldukça ilgimi çekmişti. Hatta biraz da ezberimi bozduğu içindir ki o bölümden not almayı çoğaltmıştım. Daha önce hapishanelere dair okuduklarımdan farklı bir şey söylüyordu Canetti. Hâlâ İktidar hakkında bu kadar sert yazılmış bir çözümlemeye rastlamadım desem abartmış olmam. Geçenlerde hapishanede tuttuğum notlarıma bakarken “Kitle ve İktidar” ın notları gözüme çarptı. Bu notlardan yola çıkarak Canetti’nin iktidar hapishanesini anlatmaya çalışayım.

 

İktidarın Amblemi: EL

 

Canetti ilgili bölümde “Ele geçirme ve içe alınmanın psikolojisi, tıpkı yeme psikolojisi gibi, genel olarak henüz keşfedilmemiştir.” der. Henüz tüm ayrıntılarıyla keşfedilemeyen ele geçirme, içe alma süreçlerini uzun uzadıya anlatmaya başlar. “İnsanlar arasında, tuttuğunu asla

bırakmayan el, iktidarın amblemi olmuştur.”“Onun eline bıraktı”, “Onun elindeydi”, “O, tanrının elinde” ya da “Ah onu bir elime geçirsem” gibi. Daha siyasi bir dille vurgularsak  “İktidarı ele geçirdi.”  gibi. Neticede Canetti iktidar olgusu üzerine düşünüp yazarken “El” ile çok ilgilenir. “El” i takip eder. Şimdi biraz da Canetti’nin elini takip edelim, bakalım bizi nereye götürecek?

 

“…elin işlevi o kadar çeşitlidir ki, bu işlevle bağlantılı çok sayıda deyişin bulunması şaşırtıcı değildir. Ancak elin gerçek ünü, o merkezi ve şöhretli iktidar eylemi olan ‘kavrama'dan gelir.”

Canetti El'den hareketle iktidarın iç organlarını bulur ve sıralar: “Avın fiili olarak içe alınması ağızda başlar. Yenebilecek her şey elden ağza uzanan yolu takip eder. Kavramak için kolları olmayan pek çok canlı arasında bu işlem ağzın kendisi, dişler ya da ağızdan bir çıkıntı oluşturan gaga aracılığıyla başlatılır.”

 

 Dişler iktidarın en çarpıcı doğal aracıdır. Sıra sıra dizilmiş olmaları ve parlak pürüzsüzlükleri vücuda ait olan başka her şeyden farklıdır. “İnsanda, onların düzenin ilk tezahürü olduklarını söyleme hissi uyandırır. Bu öyle bir düzendir ki dikkat çekmek için neredeyse avaz avaz bağırır. Bu düzen, her zaman görülebilir olmasa da, oldukça sık yapıldığı gibi ağzın açılışında dış dünyaya bir tehdit oluşturur.”

 

Sıkılmış Dişlerin Arasındaki Özgürlük

 

Canetti'ye göre: Dişlerin bariz nitelikleri olan pürüzsüzlük ve düzen, iktidarın doğasına nüfuz etmiştir. Ağzı hapishaneye benzeten Canetti: “Dişler ise ağzın silahlı gardiyanlarıdır. Ağız gerçekten de bütün hapishanelerin prototipi olarak dar bir yerdir. Oraya giren her şey kaybolur. Pek çok şey de hâlâ canlıyken girer oraya. Çok sayıda hayvan, avını yalnızca ağzına aldığında öldürür, bazıları o zaman bile öldürmez. Ağzın, bir avı beklerken açılmaya bu kadar istekli oluşu, kapanma, tek hamle ile kapanma kolaylığı, hapishanenin en korkulan özelliklerinden birini anımsatır. Ağzın hapishaneler üzerinde gizli bir etkisinin olduğunu varsaymak yanlış olmaz. İlkel insan, balinaların yanı sıra ağzına sığabileceği başka hayvanların da varlığını kesinlikle biliyordu. Bu korkunç mekânda, oraya yerleşecek zaman kalsa bile, hiçbir şey gelişemez. Kısırdır ve orada hiçbir şey kök salamaz. Ejderhaların ağzı fiilen yok edilince, insanoğlu onun yerini simgesel olarak alacak hapishaneler kurdu.” der.

İşkence odaları olarak kullanıldığı zamanlarda hapishaneler pek çok açıdan düşman bir ağzı andırır. Cehennem deyince göz önüne aynı görünüm gelir. Öte yandan hapishaneler giderek son derece titizleşti. “Dişlerin pürüzsüzlüğü dünyayı fethetti; hücrelerin duvarları pürüzsüz, hatta pencere deliği bile küçüktür. Mahkûm için özgürlük sıkılmış dişlerin arasındaki açıklıktır ve bunlar artık hücresinin duvarlarıyla temsil edilmektedir. Her şeyin geçmesi gereken dar boğaz, o noktaya kadar canlı kalanlar için nihai dehşet anlamı taşır. İnsanın düşlemi sürekli olarak içe almanın çeşitli aşamalarıyla meşru olmuştur. Onu tehdit eden büyük hayvanların açılan çeneleri, düşlerinde ve hatta mitlerinde insanın arkasını bırakmamıştır. Kimileri bütün ümitlerini bitirmişken bu canavarların ağzından alınıp çıkarılmış ve bu insanlar hayatlarının geri kalan kısmında canavarın diş izlerini taşımışlardır.”

 

İktidarı Hapishanede Suçüstü Yakalamak

 

Hani bazen suçüstü yakalanmak oluyor ya buna benzer bir son bekliyor Canetti'nin hapishanesini. Şu şekilde: “Av vücutta uzun bir yol izler ve yolda bütün özü emilir. Geriye artık ve pis koku kalana kadar yararlı her şey alınır. Her ele geçirme eyleminin sonunda bulunan bu işlem, bize genel olarak iktidarın doğasına ilişkin ipucu verir. İnsanları yönetmek isteyen herhangi biri, bu insanlar onun önünde hayvanlar kadar iktidardan yoksun kalana kadar onları önce aşağılamaya, haklarını ve direnme kapasitelerini onları kandırarak ellerinden almaya çalışır. Onları hayvan gibi kullanır ve onlara söylemese bile, onların kendisi için hayvanlar kadar az değer taşıdığını kendi içinde her zaman açıkça bilir; yakınlarıyla konuşurken, onlardan koyun ya da sığır diye bahseder. Nihai amacı onları kendi içine almak ve özlerini emmektir. Onlardan arta kalan onu ilgilendirmez. Onlara ne kadar kötü davranırsa, onları o kadar küçümser. Artık işe yaramaz hale geldiklerinde, tıpkı kendi dışkısından kurtulur gibi, yalnızca evinin havasını kirletmemelerini sağlayacak şekilde kurtulur. (…) Bütün bu aşamalardan geriye kalan dışkı, bütün kan dökücülüğümüzün özlerini taşır. Onun sayesinde neyi öldürdüğümüzü biliriz. Dışkı, aleyhimizdeki bütün delillerin sıkıştırılmış toplamıdır. O bizim günlük, kesintisiz günahımızdır; böyle olduğu için pis kokar ve göklere haykırır. Kendimizi ondan nasıl yalıttığımız çok çarpıcıdır; bu amaçla ayrılmış özel odalarda ondan kurtuluruz; en mahrem anımız oraya çekilince yaşanır. Orada dışkımızla başbaşa kalırız. Ondan utandığımız açıktır. Dışkı, sindirime ilişkin o iktidar sürecinin en eski damgasıdır; bu damga olmasaydı, karanlıkta meydana gelen bu süreç gizli kalırdı.”

Aslında Canetti bize iktidarı anlatırken onun en yoğun ve derin bir minyatürü olan hapishaneyi de anlatmış oldu.

                                                                                   


                                                   12 Ağustos 2023

 

*CANETTI Elias - Kitle ve İktidar - Çev: Gülşat Aygen - Ayrıntı Yayınları - İstanbul,1998.                                                            

 

10 Ağustos 2023 Perşembe

Kitaplarımdan Alıntılar ve Seçili Sözler…



Okurların kitaplarımdan alıntılayarak, internet ortamında paylaştıkları sözlerden bazılarını derledim. Ne diyelim ki, söz ola insana iyi gele…

 

Bir şeyi vaktinde bırakın, her şey vakti zamanında güzeldir. (Yüzleşerek Barışmak)

  

Her türlü iktidardan uzak durun, devlete ve örgütlere yaslanmış bir sırt kambur olur. (Yüzleşerek Barışmak) 

 

İnsan bir şeyleri istediğinde değil, istemediğinde özgür olur, daha özgür olmak için daha çok azalın. (Yüzleşerek Barışmak?

 

Azla yetinin fazlasının başkalarının olduğunu unutmayın, ne kadar az  o kadar çok huzur. (Yüzleşerek Barışmak)

 

Geçmişin işletildiği ülkelerde geçmiş hiç geçmeyecektir. Türkiye’de bazı sorunların 100 yıldır devam etmesi geçmişin işletilmesiyle ilgilidir. (Yüzleşerek Barışmak)

 

Korkunun diktatörlüğü içinizdedir, neyi eleştiremiyorsanız diktatörünüz de odur. (Yüzleşerek Barışmak)

 

Savaşın ve şiddetin her türünden uzak durun, savaştan uzak durduğunuz her yer barıştır. (dağbozumu) 

 

İnsan her günün sonunda dönüp içine bakmalı ve neyi gördüğünden emin olmalıdır.

 

Umudu fazla yukarılara çıkarmadığınız zaman düşseniz bile bir şey olmuyor. (dağbozumu)

 

Her ne yapacaksanız yaşayarak ve yaşatarak yapın, ölümlerden sonra özgürlük değil mezarlık gelir. (Son Diktatör)

 

Kendine kalbi olan bir yol seç. (Sığınamayanlar)

 

Kimse inandığı hikayesinden vaz geçmek istemiyor, yeni bir hikaye bulamama korkusu. (Sığınamayanlar)

 

Çoğu insan bir şeyleri kazanmak için yaşıyor, oysa insan kaybetmemek için yaşamalı; örneğin sevgiyi, sevdiklerini. Birincisinin peşine düşenler ikincisini kaybediyorlar.

 

Devlet ve örgütler için ölümsüz olan çocuklar, Anne Babaları için ölümlüdür. (Yoldaşını Öldürmek)

 

Başka hayatlara son vererek, yeni hayatlar kurma hayali yanlış bir hayaldir. (dağbozumu)

 

Tanıdığım bütün romantik devrimciler, bir zalimden kurtulayım derken, başka bir zalim iktidarın kurbanı oldular. (Yoldaşını Öldürmek)

 

Sevdiğiniz kahramanların hepsi ölü, yaşayanların neredeyse tamamı birer hain! (Sığınamayanlar)

 

Devlet mahallesinde mağdur olan devrimciler, kendi mahallelerine döndüklerinde zalim oldular. (Yüzleşerek Barışmak)

 

İçinde ölüm barındıran hiçbir dava mutlu sonla bitemez. (Son Diktatör)

 

Can pahasına kazanılacak her şey cansızdır. (Son Diktatör)

 

Geçmişiyle yüzleşmemiş bir vicdan vicdansızlık yapmaya devam edecektir. (Onlar Daha Çocuktu)

 

Her kayıp annesinin içinde üstü örtülmemiş bir mezar vardır. (Sığınamayanlar)

 

Kutsalları olanların kurbanı çok olur. (Yoldaşını Öldürmek)

 

Canı yanmayanlar, her zaman canı yananlardan daha radikal olurlar. (Onlar Daha Çocuktu))

 

İktidar geçmişte neye karşıysanız size aynısını yaptıran şeydir. 

 

Ne diyebilirim ki keşke herkes hayalini kurduğu rejimde yaşasa. (dağbozumu)

 

Zalimlik bu ülkede vardiya değişimi gibi bir şey, sırası gelen zalim oluyor. (Ernesto’nun Dağları)

 

İnsanlar kalabalık cehennemi, yalnız kalmış cennete tercih ediyorlar. 

 

Ölülerin yeri cennet olalı beri, yaşayanların cehennem! (Son Diktatör)

 

Sağlarını öldürüp ölülerini sevenler için, biz bu dünyayı cehennem kıldık! (Sığınamayanlar)

 

Her ne arıyorsanız yanı başınızda arayın, yakınınızda yoksa hiçbir yerde yoktur. (Yoldaşını Öldürmek)

 

Savaşta iyi şeyler olmaz, her savaş yoğunlaşmış kötülüktür. (Ernesto’nun Dağları)

 

İnsanları ülkesinden kaçıran devrimler değil, çağıran devrimler yapmak gerekiyor. (Ernesto’nun Dağları)

 

Savaşta insan neye karşıysa onu yapıyor, savaş insana yapmak istemediğini yaptıran şeydir. (Ernesto’nun Dağları)

 

Ne zaman ki bu dağları gerçek sahipleri hayvan dostlarımıza bırakırsak, dünya işte o zaman daha yaşanılır bir yer olacak. (Ernesto’nun Dağları)

 

Yazarlar savaşlara son veremezler, ama savaşı teşhir edebilirler. Yazarlar tarafından teşhir edilmemiş bir savaş son bulmaz! (Yüzleşerek Barışmak)

 

Başkalarının savaş romanlarını okurken, “Savaşların kazananı olmaz!” diyenler, kendi savaşlarını öve öve bitiremiyorlar.

 

İnsan insanlardan uzak kalınca Tolstoy okumayı seviyor, biraz insanların içine girince de Dostoyevski’nin kıymetini anlıyor. (dağbozumu)

 

Mahallesi tarafından sevilen bir yazar, hakikat konusunda yolsuzluk yapmış bir tüccar gibidir. (Yüzleşerek Barışmak)

 

İster cennet uğruna, ister devrim uğruna, ölümü isteyen çocuklar büyüyemezler. (Yoldaşını Öldürmek)

 

Şiddetin iki gözü de kördür, çünkü eninde sonunda vuranı da vurur! (Yoldaşını Öldürmek)

 

İktidar, geçmişte neye karşıysanız size aynısını yaptıran şeydir. (dağbozumu)

 

Bizi kendilerine bağlayan bütün nesneler acı vericidir. Acının kaynağı istektir, hiçbir şey istemezsek acı da duymayız. Acının yok edilmesi ancak her türlü istekten vazgeçmekle sağlanır. (Yoldaşını Öldürmek)

 

Almanlar Primo Levi'ye, Avrupalı komünistler Soljenitsin'e inanmadılar. Çünkü Nazi toplama kampları da, Gulag Takım Adaları da insan aklının alacağı bir şey değil. (Onlar Daha Çocuktu)

 

Bir mahpus acı çektiğinde gündem olabilir ancak. (Yoldaşını Öldürmek)

 

Bilene fakültedir mahpushane köşeleri. (Son Diktatör)

 

Hapishanenin bir de mezarın içeriden açılan kapısı yoktur. (Yoldaşını Öldürmek)

 

Hapishanede edebiyat, bir mahpusun ayakta kalmasına yarar. (Yoldaşını Öldürmek)

Bir mahpus hiçlendiği için içlenir. (İçimizdeki Hapishane)

 

Bir tutsak için bir kitap kendi çapında bir dünyadır. Bir bakış açısı, derin bir nefestir. Victor Hugo “Bir kitap, bir dünyadan daha geniştir çünkü maddeye düşünceyi de katar.” demiştir.” (İçimizdeki Hapishane)

 

Hapishanede bazen bir gün uzayıp bir yıl olur, bazen de bir yıl kısalır bir gün olur.

 

Hapishaneden çıkabilirsiniz ama dışarıdan çıkıp gidebileceğiniz bir yer yoktur. (Yoldaşını Öldürmek)

 

En iyi hapishane olmayan hapishanedir. 

 

Daha iyi hapishane yoktur, daha az kötü hapishane vardır.

 

 

 

 

 

 

Herkes Dünyayı kendi bakışında taşır…

  Bir Sufi mankıbesinde okumuştum Dervişin biri günün belli saatlerinde şehrin hemen girişinde Dut ağacının gölgesinde dinlenirmiş. Şehrin g...