1 Kasım 2021 Pazartesi

Savaşa ve şiddete tövbe etmek

Savaşa ve şiddete tövbe etmek

 

 


 

Yaşanan travmanın nedenini bilememek ve onunla baş edememek… 

 

Travmalara maruz kalmak kötü bir şeydir, ama daha kötüsü bu travmanın nedenini bilememektir. Türkiye toplumu kısırdöngü bir cenderenin içinde debelenip duruyor. Bunun temel sebebi geniş anlamda hem devlet, hem de toplum olarak maruz kaldığımız travmanın ne olduğunu bilememekten kaynaklanıyor. Eğer travmanızın ne olduğunu bilemezseniz onunla baş da edemezsiniz. 40 yıldır ülke PKK ile bir savaş içinde, ama adını koymamak için her yol yöntem deneniyor. Eskiye göre bugün PKK’nin gücü ve eylemleri azalmış gözüküyor. Ama uzun sürmüş bu savaşın yıllar içinde biriktirdiği sıkıntılar ve yıkımlar orta yerde duruyor. Ülke insanı PKK savaşı yorgunudur. Kürtler bu çatışmalı süreci daha yoğun yaşadılar. Bazıları çatışmalarda çocuklarını, bazıları evini köyünü kaybetti. Ama buna rağmen PKK yorgunu olduklarını halen daha dillendiremiyorlar. 

 

Sanırım bu konudaki kayıtsızlık şuradan kaynaklanıyor, Sol mahallede PKK'yi devletin karşısında bir hak/direniş örgütü görmekten kaynaklanıyor. Bazen eleştirilerime ilişkin şöyle yorumlar geliyor, “PKK’yi abartıyorsunuz, devletin baskısı ve yaptıklarının yanında devede kulak kalır.” Bir bakalım mı PKK devenin yanında nasıl gözüküyor? Savaşın 40 yılda verdiği insan kayıplarında tablo şöyle, içişleri ve savunma bakanlığının belgelerine göre, Devlet operasyonlarda toplamda 73 bin PKK’li öldürülmüş. (Faili meçhuller bu sayının dışında) PKK de 30 bin civarında öldürme gerçekleştirmiş. Bunların 25 bini polis - asker – korucu ve sivil. İmralı mahkemesinde Abdullah Öcalan’ın dediğine göre 15 bin de örgüt içi infaz var. (Bu örgüt içi infazların daha fazla olduğunu düşünüyorum) Bu tabloya bakılacak olursa PKK pek te hak örgütüne benzemiyor. Savaşın acılı bilançosuna biraz daha yakından bakalım mı? Son 36 yılda (1984-2020) Kürt dağındaki savaştaki çatışmalara 8 milyon asker katılmış…  askerlik süreleri boyunca çatışmalara operasyonlara katılanlar şimdi aramızda hep birlikte yaşıyoruz. Sonra da diyorlar ki bu ülke niye mutsuz! Savaştan çatışmadan dönen insanlar iyi olabilir mi?

 

1984 ten beri bu savaşta ölenlerin toplamı 100 bin civarında... savaşın ülke bütçesine zararı 3 trilyon dolar olduğu söyleniyor. Uzun süren bu savaş nedeniyle 4 milyon insan köyünden şehrinden göç etmek zorunda kaldı. Toplamda 1 milyondan fazla insan mahkemelerde yargılandı, hapishanelere atıldı. Çatışmalarda ölen 25 bin asker - polis için Türkiye'de 81 ilde "Şehitler mezarlığı" yapıldı. Diğer taraftan dağlarda örgüt içi infaz olanların bir mezarı bile yok. Bunca yıkıma ölüme neden olmuş bu savaşa "savaş" dediğimizde "Savaş demeyin!" diyorlar. Ne diyelim peki...?

 

PKK’yi herhangi bir örgüt gibi görürseniz, savaşına da “savaş” demezsiniz. “Savaş iki devlet arasında yapılırmış.” PKK’nin Suriye’de (Rojava bölgesinde) oluşturduğu ordusu ve kitlesiyle Avrupalı bir çok ülkeden daha büyük olduğunu bilmek inanmak istemeyenler kendilerini kandırıyorlar. PKK Ortadoğu’da en uzun sürmüş, İran-Suriye ve Batılı devletlerin desteğini almış (40 yıllık) bir savaşın tarafıdır. Ortadoğu’da ve Avrupa’da toplamda 20 milyon kitleyi örgütlemiş istediği gibi yönetiyor. (Avrupa’da nüfusu 2-3 milyon olan devletler var) Suriye’de ki kolu olan YPG şu an son model ABD silahlarıyla donatılmış 60 bin kişilik bir orduya sahip. Türkiye’de seçimlerde HDP üzerinden 6 milyon oyu var. Bazıları için bu yukarıdaki sayıların bir kıymetinin olmadığını biliyorum. Bu ölenlerin her biri, bir can, bir baba bir evlat. Bilin bakalım en çok bu tabloyu sol mahallede görmek istemeyenler kim? Yazar, gazeteciler sanatçılar... en son bu tabloyu konuşan yazan birini tanıyor musunuz?

 

 Bu ülkede 1980 doğumlular hayata gözlerini açtıklarında kendilerini Kürt dağındaki savaşın içinde buldular. Bu nedenle de 40 yaş altı kuşak günlük hayatı çatışmalardan operasyonlardan ibaret sanıyor. Çatışmasız hayatın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorlar. Daha korkunç olanı ise içinde yaşadıkları ortamın bir savaş ortamı olduğunu bilmemeleridir. Ülkenin Z kuşağı üzerine değerlendirme yapacak olanların bu gerçeği atlamamaları gerekiyor. Son 40 yılda çatışmalarda iki taraftan toplamda 100 bin e yakın insanımızı yitirdik. Yüz binlerce insan yıllarca hapishanelerde kaldı. Dört milyondan fazla insan şehrinden köyünden göç etmek zorunda kaldı. Bu savaş, son yüzyılda Ortadoğu’nun en uzun süren savaşıdır.  

 

Bu ülkede geniş anlamda bugün yaşanan travmanın nedeni yaklaşık 40 yıldır (1984) Kürt dağında süren, sürdürülen savaştır. Bu savaş ülkenin hem ekonomisini hem de enerjisini heba etti. Ülkenin sosyolojik/psikolojik ve demografik ayarlarını bozdu. Travmamızın/rahatsızlığımızın nedeni de burasıdır. Eskiden askeri vesayet bir gitsin her şeyin düzeleceğine inananlar, şimdi de AKP bir gitsin her şeyin daha güzel olacağını düşünüyorlar. Muhalefetin hükümet nefreti, sorunları ele alışları ve gerçeklikle kurdukları ilişki biçimi pek umut vermiyor. Travmada tam böyle bir şeydir zaten. Yani travmaya yol açan şeyi bilememek ve onunla baş edememektir. Ne kadar çok kutuplaşma o kadar çok iktidar anlayışıyla siyaset yapan bir hükümetle barışın/çözümün de bir yerinde değiliz. 

 

Biz Travmanın üçüncü kuşağıyız, savaş uzun sürdüğü için çatışmayla bir arada yaşamak normalleşti. Son 40 yılda çatışmalarda çok insanımızı kaybettiğimiz için, arada çatışmalarda duyduğumuz üç-beş insan kaybını artık kimseler pek dert etmiyor. Bir savaşın yapmak istediği ilk şey de budur, ölümleri sıradanlaştırmak. Bir savaş ölümü sıradanlaştırdığı yerde amacına ulaşmış demektir. 

 

Neyi yapmamalıyım.

 

Eğer bir yerde savaş çatışma varsa ne yapmam gerektiğini değil de neyi yapmamam gerektiğini biliyorum. Yıllar önce yeminli şiddet karşıtı olmaya karar vermiş biri olarak, başlamış bir savaşı durdurmaya gücüm yetmeyebilir, ama bir yazar olarak yazılarımda kitaplarımda teşhir edebilirim, ve hiçbir zaman savaş çığırtkanlığı yapmamalıyım. Eğer engel olamıyorsam daha da büyümesine neden olmamalıyım. Her ne yapmam gerekiyorsa meşru legal zeminde kalarak yapmalıyım. Özgürlük mücadelesi denilen şey, başkalarının varlığına kast ederek, onların özgürlüğüne son vererek kazanılacak bir şey değildir. Her zaman her yerde ölümlerden sonra özgürlük değil mezarlık gelir. Sorunların çözüleceği yer gizli/illegal zeminler değil, meşru legal zeminler olmalıdır. 

 

Savaşa ve şiddete tövbe etmek

 

İnsanlar hak mücadelelerini şiddet yöntemleriyle çözme arayışına girmemelidir. Soğuk Savaş dönemi sonrası bu yöntemin kazanılmış olumlu bir örneği yoktur. Şiddeti bir mücadele, hak arama yöntemi olarak seçenler, karşılarında daha örgütlü ve daha büyük devlet şiddetiyle karşılaşırlar. Avrupa ve Latin Amerika, tarihin bu sayfasını önemli oranda kapattı. Avrupa, 2. Dünya Savaşı yıkımından sonra kendi coğrafyasında savaşlara tövbe etti.

Orta Doğu gibi bir yerde ise örgüt şiddetleri egemen devletlerin işine yaradı. İnsanlar savaşarak, öldürerek ve ölerek hiçbir kazanım elde etmemeliler. 

 

Görüldüğü üzere 40 yıllık PKK savaşında gelinen bir yer olmadı. 40 yıl daha sürse şiddet yöntemiyle gelinen bir yer olmayacak. PKK’nin “devrimci şiddet” yöntemi geniş anlamda sadece Kürtlere değil, bu coğrafyaya yıkım getirdi. Geçmişte bu yöntemle devrim yapmış olanların da iflah olmadığını gördük. İnsanları öldüren bir mücadele yöntemi hiçbir yerde amacına ulaşmamalıdır. İnsanlar, insanları öldüren bu ilkel mücadele yöntemine son vermelidir. Başkalarının ölümleri üzerine yeni yaşamlar kurmamak lazım, kuranlar olsa bile huzur bulamamalıdır. Okuduğum bütün romanlar “Savaşların kazananı olmaz.” der. Savaşların tek adil yanı, sırasıyla herkesin kaybedecek olmasıdır. 

 

 

 

 

 

 

Herkes Dünyayı kendi bakışında taşır…

  Bir Sufi mankıbesinde okumuştum Dervişin biri günün belli saatlerinde şehrin hemen girişinde Dut ağacının gölgesinde dinlenirmiş. Şehrin g...