4 Eylül 2017 Pazartesi

Qırıklar ve Paçukolar…

Qırıklar ve Paçukolar…

Diyarbekir Qırık’ları üzerine yazıp düşünürken, bir yandan da acaba dünyanın başka bir ülkesinde Qırıklara benzer özgün bir grup yok mudur? Bir süre bunun izini sürdüm, yolum Meksika’nın Paçuko’larıyla kesişti. Octavio Paz’ın  “Yalnızlık Dolambacı” adlı kitabından bahsediyorum. Paz bu kitabında Meksika’nın tarihsel yalnızlığından bahseder. Koyu bir yalnızlık Meksika’nın tarihsel bir kaderi miydi? Yoksa yabancı devletlerin ve kendi zorba egemen güçlerinin sonucu mu? Paz, bu kitabında bu sorunun izini sürer ve  tartışır. Meksikanın bu özgün insanları Paçukolardan da bu kitabı vesilesiyle haberim oldu. İlk okuduğumda ‘olamaz’ diyordum, sanki Diyarbekir’in Qırıklarının bir benzeri de orada yaratılmışlardı. Karşılaştırmalı bir şey yaptım, işte benzerlikleriyle benzemez yanlarıyla Meksika’da Paçukolar, Diyarbekir’de Qırıklar.
Önce Octavıo Paz’ın kaleminden Paçuko’lar:
Paçuko’lar, delikanlı gençlerdir. Güney kentlerindeki çetelerin çoğu ve Meksika kökenli olan tayfalar, onların arasından çıkar. Onları dillerinden, davranışlarından ve giysilerinden tanıyabilirsiniz. Kuzey Amerika ırkçılığının öfkesini çektikleri için içgüdüleriyle kurulu düzene karşıdırlar, ne var ki, Paçuko’lar atalarının ulusuna, ırkına da sahip çıkmazlar, onlarınki, eğilmeyen, neredeyse bağnaz diyebileceğimiz bir yaşam gücüdür. Bu güç, belli bir hedefe yönelmek yerine, oluşa karşıdır, çevresindekilere uymamaya çabalar.
Diyarbakır Qırık’ı, Paçuko’nun aksine ulusal değerlerini inkâr etmez. Belki ulusal anlamda kültürünün gelişmesi için çaba içerisinde olmaz fakat toprağına, ülkesine bağlıdır.
Paçuko, yeniden Meksikalı olmak istemez ama Kuzey Amerikalı ile kaynaşmaz da. Bütün varlığıyla karşı bir güç ya da başkaldırmacıdır, bir karşıtlıklar çıkmazı, bir bilmece, gibi kökeni belli olmayan bir bilmecedir.
Qırık’lar ise ulusal kimliklerini hor görmezler, çoğu defa “Nerelisin”diye sorulduğunda kelimeyi vurgulu biçimde uzatarak “Diyaaarbakırlıyız!” derler. Qırık için Diyarbakırlı olmak bir övünç, onur kaynağıdır.
Paçuko’lar ‘Kökeni belli olmayan bir bilmece’ olurken, Qırık’lar kökeni muğlak olan insanlar değildir. Diyarbakır’da Qırık’ların en yoğun yaşadığı semt Xançepek’tir. Diğer adı Gâvur Mahallesi’dir. Bu mahalleye ‘Gavur Mahallesi’ denilmesinin nedeni eski dönemlerde gayrimüslim halklardan da insanların yaşıyor olmalarıdır. Ermeni, Süryani gibi Hristiyan gruplar da yaşarmış bu mahallede. Qırık da bu gruplardan birinin mensubu olabilir ve Qırık bunu söylemekten çekinmez. Qırık için önemli olan etnik- dinsel kimliği değil, Diyarbakırlı olmak, hele bir de Xançepek’li ise ona yeter. Qırık’ın kimlik sorunu yoktur. Kimliksizlik onun için bir utanç, onursuzluk değildir, o her şartta kendisi olmak ister. Kişinin bir türlü kendisi olamadığı, sürekli egemen merkezci sistemlere çağrıldığı bir coğrafyada Qırık kendi yolunu bulmuş bir insandır. Kendisine dayatılan, dışarıdan verilmek istenen hiçbir etnik kimliği kabul etmez. O tüm zamanlarda kendi namıyla ortaya çıkar. Qırık için de en değerli olan çevresinin de kabul ettiği nam, şöhrettir.
 Peki kim bu Qırık? Nereden alıyor bu adı? Qırık önce sistem tarafından dışlanan bir garip ‘öteki’dir. ‘Kökeni belli olmayan bir bilmece’ hiç değildir. Tarihsel ve toplumsal olarak yaşadığı coğrafyanın özgün karakterli insanıdır. Onu çevresinden sorarsanız “O, bir Qırıktır.” Bununla anlatmak istediği, sağlam olmayan, bozuk olandır. “Qırık’lığı ise ayağına giydiği ucu sivri siyah kunduranın arka kısmını kırarak giydiği içinmiş.” Oysa Qırık ne o’dur, ne de o Qırık’tır. Qırık, Diyarbakır’da sistemin kırıldığı insandır. Qırık için yapılan tanımlar bunun dışında eksik kalır. Evet sistemin kırıldığı insandır Qırık çünkü egemen sistemle uzaktan yakından bir ilişkisi kalmamıştır. Bu yönü ile Qırık bir ret insanıdır düzeni reddir.Düzen kurumlarının hiçbiri Qırık’a cazip gelmez, hep kaçar ondan. Qırık bir düzensizlik insanıdır ve bu yüzden hiçbir sistem sevmez Qırık’ı. Sadece sistem değil birlikte yaşadığı toplum da sevmez. Tıpkı Paçuko’lar gibi Qırık’larda, “… yıkılması, ortadan kaldırılması gereken kişilik. Onunla ilişki kurulduğunu kimse görmemeli, bilmemelidir.” İşte tam da bu noktadan itibaren Qırık da ‘ötekinin ötekisi’ olur artık. Önce sistem dışlar onu, sonra da birlikte yaşadığı toplum ve yakın çevresi. En yakın çevresi bile Qırık’a tepkilidir. En başta da aile efradı tepkilidir. Babası çoğu zaman kovar evden. O yine de bir açık kapı bırakır yakınlarına…
Qırık genelde hiçbir işe bakmaz, zuladan yaşar. Düzenli bir işi yoktur, hazır bir iş, imkân sunulsa bile pek yanaşmaz. Disipline, düzene gelemez. Boşta gezer oluşu çevresinin tepkisine yol açar. Geleceğe dair hiçbir projesi yoktur. Daha gençliğinde kendisine sunulan birçok imkanı reddetmiştir. Önce başladığı okulu yarım bırakır, bazen yoksulluktan bazen de aşırı kışla disiplininden okulu bitiremez. Sekiz yaşında başladığı küçelerden on dördünde mezun olur. Görünürde Qırık’ın hiçbir yeteneği yoktur, uzaktan böyledir ama kendine özgü yanları birçok insanı çeker. Bir yanı ‘Qırık’ olanları daha çok çeker. Yaşadığı toplumun aykırı bir insanı olması insanlarda ilgi uyandırır. Octavio Paz da Paçuko’nun bu yanına vurgu yapar:
Paçuko, davranışlarıyla toplumu tedirgin ettiğini görür ve uyumcu çoğunluktan ayrılmanın sakıncalarını bile bile cıngar çıkarmaktan sakınmaz, ayrıcalık güdenlerin, kendini cezalandıracak durumda olanların üstüne üstüne gider. Temelden karşı çıktığı toplumla daha anlamlı ve geçerli ilişki kurmanın tek yolu budur. Toplumun öfkesini bir öksüz olarak kendisini tanımayan çevrede bir yer edinir ve o dünyanın ahlak dışı kesiminde ünlü bir kahramanı olur.
Paçuko’ların kahramanlık seviyelerini bilemiyoruz. Qırık’ın kahramanlığı zaman içerisinde yapabildiği namı kadardır. Ayrıca Qırık dağlarda yel olup estiği için kahraman olmaz, ya da bir kurşunla üç kişiyi birden vurduğu için de değil; Qırık yaşadığı toplumda bir denge insanıdır. Kavgalarda, dövüşlerde karakoldan önce mahallede Qırık’a gidilir. Qırık mahallesinde, muhitinde bir adalet insanıdır. Bu konuma gelmesi öyle kolay olmamıştır. En az beş-on yaralaması, yine bir o kadar mahpushanelere girip çıkmışlığı vardır. O bir vurmuşsa insanlar on abartmıştır. Qırık korkulması gereken bir insan imajı yaratmış olsa da toplumda gizliden gizliye, içten içe bir saygı vardır. Bu saygınlık ‘delikanlı’ diyebileceğimiz kimselere yanlış yapmayan, her şart altında mazlumun yanında, kötünün karşısında olmasından ileri gelir. Bazen Qırık denilince “Harbi delikanlı”diye tarif edenler olur. Qırık genelde kimsenin işine karışmaz ama bir sorun kendisine intikal ettirildi mi hemen müdahale eder, hatta gurur meselesi yapar “Git hemşerim sen evinde rahat et, o işi oldi bil .” Qırık, “O işi oldi bil” dedikten sonra o iş olur. İş’ten kastettiği mahallede yanlış yapan birinden hesap sorulmasıdır. Aynen öyle olur, aradan birkaç gün geçmez, yanlış yapan kişi gider muhatabından özür diler. Bu gibi olaylarda Qırık itibar kazanır. Bir iş başardığını görünce de iyice havalara girer, bu tavrından dolayı övgü dizene “Bu işler ufag tefeg işler.” diyerek başlar geçmişte hallettiği meseleleri anlatmaya.

Qırık usta bir satırcıdır. Tüm eylemlerini belinden hiç eksik etmediği satorla gerçekleştirir. ‘Emanet’ dediği sator bıçağı onun her şeyidir. Sator belinde oldukça bileği bükülmez bir delikanlıdır. Qırık’ın çevresi de en çok bu sator denilen aletinden korkar. Qırık’ın satoru mahalle aralarında abartılarak anlatılır. ‘Kıldan ince kılıçtan keskin bir ağzı varmış’ derler. Bir de esprisi vardır Qırık’ın. Qırık mahalle sokağında yürürken çocuklar etrafını kuşatır, Qırık’ı yakından görmek isterler. Qırık da elini belindeki satora götürür gibi yapar, bu el hareketini gören çocuklar koşarak dört bir yana dağılırlar. Çocukların gözünde Qırık bir masal kahramanı gibidir. Bu masalda Qırık ve satoru vardır. Qırık bu durumdan hoşnuttur. Arada bir satırını çıkarıp “xışt xışt” diye duvara sürter. Bazen de beton zemine sürter. Bunu gece yaptığında satorundan ateş kıvılcımları atar. Ateş kıvılcımlarını gören Vırıklar ertesi gün mahalle küçelerinde abartarak anlatırlar “Bir görecaxtın satori duvara vurır vırmaz ateş almaya başladi. Bele sator görmedım, adami qıtır qıtır eder.”
Vırık, Diyarbakır’da Qırıklığa henüz aday bir gençtir. Geleceğin Qırıkıdır. Qırık her zaman eyvallah ettiği büyük ağabediyidir. Qırıkın her hareketini yakından izler, her Vırıkın hayalinde nam yapmış bir Qırık gibi olmak yatar.
Yazar Paz’a göre, “Paçuko’nun kendine özgünlüğü Amerikalı’yı çileden çıkarır.” Paçuko bu noktada Qırık’la benzeşir. Qırık’a karşı da toplum sürekli kuşku ile yaklaşır. Qırık’la benzeşmeyen bir özelliği ise şöyle anlatılır:
“Paçuko, içinde yaşadığı topluma hem aldırmaz, hem de aşağılayıcı bir tutum içindedir. Bu türden çelişik izlenimlerin yığılıp birikmesine ve sonunda sancılı bir doğumla patlamasına izin veren Paçuko, kendini bir kavganın ya da çatışmanın ortasında bulur, soluğu gözaltında alır. Cezasını çekerken aklını başına toplar ve kendine gelir; yapayalnız bir “parya” olduğunun bilincine varır. Kışkırtma ile başlayan olaylar zinciri şimdi kapanmak üzeredir ve Paçuko, kendisini toplum dışı saymak isteyen topluma giriş ücretini ödemeye hazırdır.”
Qırık yaşadığı toplumu aşağılamaz, belki topluma yararlı biri olamamıştır ama zararlı da değildir. O, kendi dünyasında yaşayan bir yalnız çoğunluktur. Hem ruhsal hem de nicel bakımdan bir yalnız insandır. Buna rağmen çevresiyle olan ilişkilerinde duyarlıdır. Toplumla ilişkileri çok sıkı değildir.  Qırık ‘uzaklar’ toplamıdır dersek abartmış olmayız. Önce ailesine uzak, sonra topluma ve en çok da sisteme uzaktır.
Qırık, Paçuko gibi cezasını çekerken aklını başına toplama gibi bir pişmanlık duymaz, tam aksine o her mapushaneye düştüğünde namını daha da büyüterek çıkmanın yollarını arar. Paçuko gibi topluma giriş ücreti de ödemez. Her mahpus çıkışında namı büyüdüğünden ‘bilet’ ücretlerini daha çok ve peşin ister.
Qırık sabıkalı olduğundan çok kez gözaltına alınır. Gözaltılar Qırık’ın en zayıf ve çaresiz düştüğü yerdir. Başkalarının gözünde korkuluk olan Qırık, polis karşısında küçülür, Qırık’ın küçüldüğü yerdir karakollar. Çok zorda kaldı mı bazen iş verir, polisi bağlamaya çalışır. Kurtulunca da kapıdan çıkar çıkmaz sövmeye başlar. Kendince taktik yapıp polisi aldatmıştır, ‘Enayiler davayı çakmadiler’ deyip kendi deyimiyle toz olur. Mapusaneler Qırıkın pişman olduğu yerler değildir;
“Mapushane evimiz, demir kelepçe kol saatimiz” der ve mahpus yatmışlığıyla övünür.
 “Kimileri Paçuko’yu olağanüstü aşk yapma tekniğine sahip olmakla över; onu (cinsel yönden) sapık, ama taşkın ve saldırgan bulanlar da vardır. Bir aşk ve zevk simgesi olduğu kadar, bir korku ve nefret kaynağı, köleliğin düzensizliğin ve yasa dışılığın da ta kendisidir.
Qırık da aşklarına ve zevklerine düşkündür fakat aşkı platonik bir aşktır. Aşkların en büyüğünü Qırıklar yaşar. Öyle ki “dawam” dediği kız uğruna yapmayacağı şey yoktur, çok kez vurur-vurulur. O yine de vazgeçmez ‘dawam’ dediği aşkından. O sevdi mi sanat inceliğinde sever, sevdiğine şiirler yazar, türküler yakar. “Ben sevmişam bir defa” der. Ama bir defa olsun sevdiği kıza teklif etme cesaretini gösteremez. Gece gündüz yolunu bekler, izini sürer, bir türlü cesaret edip dili varmaz söylemeye “Alınıram, utanıram.” der. Bu yüzden de aşkta kaybeder hep. Yıllarca peşinde koştuğu, uğruna vurup vurulduğu “dawam” dediği kız gün gelir başkasıyla evlenir. Bunu duyan Qırık hayata isyan eder, yıkılır. Bunu kaderden bilir ve kendini şaraba verir. Artık bu andan itibaren Qırık, Diyarbakır Yıldız arkalarında şarap sohbetlerinin hiç susmayan, türkü tadında bir uzun havadır. Her gece kendi yalnızlığında mest olan bir uzun hava…
Yine Qırıklar boğaz zevklerine düşkündürler. Yiyeceklerini seçerler, çiğ köfte ve ciğer kebabını hiçbir yiyeceğe değişmezler. Dağkapı Suriçi’nin ciğer kebapçıları meşhurdur. Qırık önce mangalda birkaç şiş acılı ciğer kebabını götürür, bunun arkasından demli kaçak bir bardak çay, daha sonra da hemen yan caddedeki meşhur Saim Usta’nın kadayıfına…
Gecenin daha geç saatlerinde Dağkapı Suriçi’nde bekleyen faytonlardan birine atlar, doğru Xançepek’e aşağı mahalleye genelevdeki dostuna uğrar. Her dönem dostu vardır orada. Diyarbakır’da Qırıkın gecesefası denilen üçleme şöyledir; önce Yıldız’da, Hewsel’de şarap ve kerametlerin anlatıldığı SÖZ. Sonra Dağkapı Suriçi faytonları ve Xançepek’e faytonlu yolculuk….
Ulusal mücadelenin geliştiği 90’lı yıllarda bu üçlü mekân bozuldu; önce sokağa çıkma yasağı Qırık’ları şehir içine hapsetti. Qırık’lara vurulan en büyük darbe bu oldu. Sonra da genelev Xançepek’ten kaldırılınca Suriçi’ndeki faytonlara da gerek kalmadı.
 “Paçuko modayı en son sınırına kadar götürür ve burada bir güzelliğe dönüştürür(…) Paçuko estetik giyimiyle kişiliğini vurgular, ama yaşadığı topluma temelde bağlı, saygılı kalır.
Paçuko’ların tersine Qırık modaya ve estetiğe pek önem vermez. Moda olan hiçbir şey onlara cazip gelmez. Qırık her şart altında klasik giyim kuşamda ısrar eder. Normal insanın giydiği giysileri kendine uydurmaya çalışır. Hem şalvar hem de pantolon giyerler. İspanyol paçalı pantolon Qırık’ın tercihidir. Pantolon üzerine gömlek ve yelek giyer. Yazın o çok sıcağında bile ceketi omuzlardan eksik olmaz. Omuzlardaki caket ‘emanet’ dediği satoru kamufle eder fakat asıl Qırık’ın başkalarından ayıran şey onun yürüyüşü ve duruş tarzıdır. Normalde insan sokakta, caddede yürürken düz ve teke teke yürür, Qırık ise bir omuzu eğik, seke seke yürür. Yine başkalarından ayrı en belirgin yanlarından biri de Qırık’ın konuşma üslubudur; konuşma üslubuyla dinleyenleri etkilemesini bilir. Kendilerine has bir dil oluşturmuşlardır. Genelde Türkçe konuşurlar, fakat herkesin konuştuğu bir Türkçe değildir bu. Dil-gramer ölçülerine vurulduğunda konuştukları birçok kelimenin Türkçe de karşılığını bulamayız. Kelime hazneleri oldukça geniştir.
Giyim kuşam konusunda Qırık fazla demokrat değildir. Belki giyim kuşamlarından dolayı kimselerin yolunu kesip kavga etmez ama içten içe lüks modayı takip edenlere öfkelidir. Qırık’ın ölçüleri kapalı toplum bireyinin ölçüleridir. Kimselere gücü yetmez ama takıldığı kızı çekiştirir.
“Seni mersedeslere bindirip gezdiremem
 Nerde kaldı yayladaki eşeklerimiz
 Hani Ulu Cami önündeki kürsilerimiz”
Ya da;
“Sana delikli elbiseler giydiremem
Seni diskoteklerde gezdiremem
Alınıram, utanıram
Sonra arkadaşlar beni yanliş anlarlar
Dostlar yüz çevirir benden.”
            Qırık toplumun geleneksel ölçülerine de ahlaki değerlerine de bağlıdır. Toplum onu dışlamış olsa da o vazgeçmez, sorumlu hisseder kendini. Bağnaz, tutucu biri değildir ama kadın ve aile meselelerinde hassastır. Sokakta hep tek başına yürür. Öldürseler de kadınla yürümez. Bu kadın anası da olsa karısı da olsa sokakta birlikte yürümez. Çok mecbur kalırsa, yürürken bile en az on metre aralıklı yürür. Bir gören olursa ‘Alınır, utanır’.
Qırık bu yüzden Diyarbakır’da Ofis semtinde oturanlara öfkelidir. Sevmez Ofis’te oturanları. Ofis, Qırık için “sosyete” semtidir. Diyarbakırlı saymaz onları. Qırık’ın gözünde Ofis, malı varyemezlerin, bisküvi çocuklarının, zenginlerin semtidir. Kavga dövüşlerde Ofis çocuğu haklı da olsa tutmaz onu. Qırık’ın gözünde Ofis çocuğu yaramaz bir kelektir.
 “Paçuko tüm kültürel mirasını dilini, dinini, geleneklerin ve inançlarını- yitirmiştir. Ancak bedeni ve ruhu kalmıştır ona. Herkesin bakışları altında dünyayı göğüslemek için kıyafet değiştirmek istemesi bir korunma çabasıdır; onu hem saklar hem de ele verir.
Qırık ne dilini, dinini ne de kültürel mirasını reddeder. Kendini saklama gibi bir tutum içinde olmaz. Kimlik arayışında olmadığı için başkalarına benzeme gibi bir isteği de yoktur. Qırık’ın şahsında tüm resmi kimlikler hükümsüzdür. O bir “kimse”dir. Herhangi bir kimliği olmayan bir “kimse”dir. Eğer sayılırsa Qırık’ın kimliği lakabıdır. Her Qırık kendi lakabıyla tanınır. Kendileri “Qırık” denilmesinden hoşlanmazlar. Yüzlerine karşı kimse bunu diyemez. Her Qırık lakabıyla çağrılır. Genelde muhitlerin adını alırlar. “Dağkapılı Ceko”, “Xançepekli Azo”, “Alipaşalı Maho” gibi ….
Qırık kültürel geleneklerine çok yabancı, uzak biri değildir. Kapalı toplum bireyinin özelliklerini taşır. Bağnaz, tutucu biri de değildir. Camiye, mezara gitmez, bayramda bile gitmez ama ailesinden gidenler olursa da engel olmaz. Qırık’ın taptığı putları yoktur. Eğer tapılacak biri varsa o da “dawam” dediği platonik aşkıdır. Qırık hayatta kendisine ait hiçbir şeyi olmadığı için de Paçuko gibi bir şeyleri yitirmiş konumuna düşmez. Qırık’ın felsefesine göre felek ona dünyaya ilk gözlerini açtığında oyununu etmiştir. Bu yüzden de Qırık ne etse, gece-gündüz çabalasa hatta ağzı ile kuş da tutsa felek bir defa onun kaderini kötü yapmıştır. Bu yüzden de gelecek kaygısı yoktur, bütün sermayesi cebinde bulunan üç-beş lirasıdır. Sigarası, şarap parası eksik olmasın yeter.
Qırık her koşulda sistem karşıtı olduğundan, düzen karşıtı güçler onun doğal müttefikleridir. Qırık bu konuda tercihini “Siyasi abé” dediği devrimcilerden yana yapmıştır. Qırık normalde kimseye sempati duymaz ama devrimcilerin adının geçtiği yerde “eyvallah siyasi abé” diyerek selamlar. Elinden gelen bir şey olursa severek yapar.
90’lı yıllar Qırık’lar için bir yol ayrımıdır. Önce Qırık’ı ortaya çıkaran koşullar ortadan kalkmaya başladı. Qırık’ın beslendiği zemin sokaktır. Diyarbakır’da önce sokaklar kuşatıldı, bu durum Qırık’a vurulan en büyük darbeydi. Yine Qırık’ın olmazsa olmaz mekânları bir bir ortadan kaldırıldı. Diyarbakır’da halkın siyasetle tanışması Qırık’a vurulan son darbe oldu. Artık eskisi gibi mahallenin denge insanı Qırık’a ihtiyaç kalmamıştır. Her mahallede sorunları çözen “Siyasi abéler” vardır. Diyarbakır’ın değişen-dönüşen toplumsal yapısına rağmen halen bir yanı Qırık olan insanların sayısı az değildir çünkü Qırık’ı ortaya çıkaran koşullar tümüyle ortadan kalkmış değildir ve Qırık’ın öyküsü burada bitmez. O anlatılması güç, türkü tadında bir uzun havadır….


3 Eylül 2017 Pazar

Diyarbekir Qırıkları


Diyarbekir Qırıkları



12 Eylül karanlığında siyasi abiler yeraltına çekilip, firara çıkınca tüm meydanlar, Qırıklar’a kalır. O yıllarda bunların en tanınanlarından biri de Yenişehir sineması önünde simsarlık yapan Diyarbekirli Qırık Hano’ydu. Dolmuş simsarı Hano, yolcusunu gözünden tanırdı. Daha siz yanına yaklaşmadan o, “Geş bin Erğani, geş bin!” ya da “Erğani kalmasın!.” O andaki duruşu, el hareketleri bir Qırık'ın tüm özelliklerini yansıtırdı. Ayağındaki siyah uçlu kunduranın topuğu kırık olur, elindeki tespih taneleri ise hızlı biçimde sürekli dönerdi, “Geş bin Erğani!” dediğinde bile tespih taneleri şakır şakır ses çıkarırdı. Parmak arasında şaklatarak takla attırıp, kafasını dolmuşun içine uzatıp, “Delikanlı sen biraz kay, Teyzem sen de sola yanaş” deyişini halen unutmuş değilim.

Ne zaman söz Diyarbekir’den, Qırıklardan açılsa aklıma simsar Qırık Hano gelir. Onu şehirde tanımayan yok gibidir. Kulağı delik, nerede çalıntı, orada buluntu. Kuştan önce haber alır, aynı hızda ulaştırılması gereken adrese ulaştırırdı. 12 Eylül yıllarında yararını çok gördük. Qırıkça bir dil oluşturmuşlardı, kendilerince şifreleri vardı. Tehlikeli bir durum olunca yanına yaklaştığımızda eliyle işaret edip  Qırık üslubu ile “Qeybol” derdi. Simsar Hano’nun birçok Qırıktan farklı yanı yerleşik bir işyeri vardı. Qırıkların kaşarlanmış olanları Beden’in çocukları olarak tanıtırlardı kendilerini. Bunlar Dağkapı ve Xançepek’te kendi deyimleri ile “bilet keserlerdi”. Xançepek’in dar sokaklarına yolunuz düştü mü ilk önce karşınızda bu Qırıkları bulurdunuz. Bellerinde özel yapılmış bıçakları, (kendileri buna sator) der, sizin ne amaçla Xançepek’te dolaştığınızı nereye gitmek istediğinizi hemen anlarlardı. “Harbi konuşax hemşerim” der. “Biz adamı gözünden tanırığ”. Bu nedenle Xançepek sokaklarına yolu düşen (Qırık dilinde o muhite ‘aşağı mahalle’ derler) Dağkapı Suriçi’ndeki faytonları kullanmak zorunda kalırdı.

Diyarbekir’de ulusal mücadeleye ilk göz kırpan, ilk etkilenen kesimlerden biri de bu Qırıklar'dır. ‘90’lar Qırıkları için bir yol ayrımıdır aynı zamanda. Çatışmalı bu yıllar Diyarbekir’de Qırık döneminin sonudur. Ulusal mücadele geliştikçe Qırıklarda da bir dönüşüm başladı. Diyarbekir esnafına ilk önce onlar “kepenk kapa” dedi. Satorlarını bellerine takıp bu kuralı bozmak isteyenlere “Kapa hemşerim, kapa!” dediler.

Hayatları boyunca, harbiden delikanlıca bir meydan kavgasını her zaman tercih ettiler. Zayıfa, masum olana kıymadılar hiçbir zaman. Qırıkların davası, varsa yoksa delikanlılık kurallarını hiçe sayıp da ‘yanlış yapana’ydı. Kendi kurallarında can alma da yoktu. ‘90’lı yıllarda birçoğu ulusal saflara katıldı. Dağa çıkanlar oldu. Birkaç tanıdık yüzle mücadelenin farklı alanlarında karşılaştık. Bir yanları hala Qırıktı. “Simsar Hano”, “Tolas Hamé”, Sarı Bayro”, “Hacı Rızgo” ve “Bucur Hako” bunlardandı. Hacı Rızgo’yu küçüklüğünden tanırım. Gündüz ayakkabı boyacılığı, gece de Dörtyol’da yabancı marka açık-kapalı sigara satardı. Yıllar sonra İstanbul’da rastladım kendisine. Yıllar önce “boyasın abim, parlasın abim” diyen Rızgo, o görüşmemizde bana gerilla cephesindeki son gelişmeleri aktarmıştı. Diyarbekir’de tanıdığım, İstanbul’da karşılaştığım bir Qırık ta Simsar Hano’ydu. 12 Eylül yıllarında Dağkapı-Yenişehir sineması önünde “Geş bin Erğani, geş bin” diyen Hano yıllar sonra İstanbul’da Taksim dolmuş durağında bu defa “Erğani” yerine aynı üslubu ile “Geş bin Aksaray, geş bin!” diyordu. Simsar Honu’yu sesinden tanıdım. Yanına yaklaştım, baktım yine eskisi gibi, beni görünce hemen tanıdı. Elimle yıllar önceki şifreyi yapınca unutmamış hemen “Qeybol!” dedi.

 Qırık Hano da baskılara maruz kalınca çekip İstanbul’a gelmiş. “Az kalsın beni de Qeybedeceklerdi” dedi. Çok sevdiği simsarlığı İstanbul’da sürdürmek istemiş. Yine her zamanki gibi siyah uçlu kundurasının topukları kırıktı. Elinde tespihi şaklatıp duruyordu. “Geş bin Aksaray, geş bin” diyordu.

Her Diyarbekir delikanlısında bir miktar bulunur Qırıklık. Qırık kültürü şehrin kendine özgü toplumsal şartlarının ürünüdür. 12 Eylül karanlığında siyasi abilere epey yardımcı oldular. Her Qırık doğal bir kuryedir o yıllarda. Kulakları delik olduğundan, sağdan-soldan haber yetiştirirlerdi. Kendilerince siyasi işlere yardımcı oluyorlardı. Bir şeyler yaptıklarını, bir işe yaradıklarını gördükçe mutlu olurlardı. Normalde toplum içinde pek sevilmezlerdi. En ufak bir gelecek beklentileri yoktu. Umutsuzdurlar geleceğe dair. Qırık için hayat her zaman Yılmaz Güney’in “Umutsuzlar” filminin son sahnesi gibidir. Bellerinde satorları oldukça yaşarlar. Nerede bir kavga, nerede faili meçhul bir olay oldu muydu ilk önce Qırıklar gözaltına alınırdı. En fazla karakola onlar düşer. Karakollarla çok yüz göz olduklarından çoğu defa ikili oynarlar. Çok zorda kalsa arada bir iş verir, günü kurtarmaya çalışır. Qırık ne yapar eder karakola düşen arkadaşını kurtarmaya çalışır. Arkadaşı karakolda olduğu müddetçe rahat etmez. Borç harç eder işi bağlar. Bunu başardığında dünyanın en mutlu kişisidir. Başı göklere yükselir.

Qırıkça aşk…

Qırık'ın aşkı da Qırıkça'dır. Platonik aşkların en büyüğünü onlar yaşar. Bir kız sever, gece gündüz arkasından koşturur. Tabii kızın haberi bile yoktur bu durumdan. Sevdiği kız sokağa çıkınca Qırık elli metreden gözler onu. Peşine takılır, belinde sator bıçağı, kıza yan bakanı gözetir. Bir yan bakan görse vuracak, bazen kafasına koyduğu birini dar sokakta sıkıştırır. “Vula Qahpe, demeğ dawama yan bakmışsın!” der ve girişir. Ertesi gün kimse sormadan o icraatını söyler. Kendisince eylem koymuştur. “Qahpe yan bakmış!” der. Kızın haberi olup olmadığı konusunda ise cevabı hazırdır. “Ben ahmağ mıyam, çaktırır mıyam heç!”

 Qırık aşkları böyledir. Bir kız sever kızın haberi bile olmaz. Kendilerini şaraba vururlar. Normalde her Qırık iyi bir şarapçıdır zaten. Şarap onlar için bir teselli ikramiyesidir. Qırık'lar çoğu zaman sevdiği kızın ismini bile umursamazlar. O kendince bir isim koyar. Qırık'lar için en güzel sevgili ismi “dawa”dır. Qırık aşklarında sevgili bir ‘dawa’ haline gelmiştir. Sonunda kavuşmasa da “dawa”sı için yapmayacağı şey yoktur. Çoğu defa vurur, vurulur hapislere girer, ama  o yine de ısrar eder. “Qahpe, dawama yan baktı!” der. Dawasına çok bağlı olmanın pratiği onlar için içkide çıtayı yükseltmektir. Önce şarap, sonra kolonya, en son ispirtoya kadar yükselir bu çıta. Hatta aşklarını ispatlamak için dört yola çıkar, önce bir yudum çeker kafaya, sonra asfalta döker, çakmağı çakar, asfalttaki ispirto yanmaya başlar, engel olmak isteyen olursa “içim yanir” der.

Qırık'lar düğünlerden hiç eksik olmazlar. Kırnata ekiplerinin tümünü tanırlar. Diyarbekir’de düğünler yazları genelde evin bahçesinde ya da mahalle aralarında sokakta yapılır. Qırık haberi alır almaz kafayı çekip damlar düğüne. Kıyafeti tam takırdır. Oyuncu ekibinin başına geçer, hele bir de “dawam” dediği sevdiği kız kenarda, kapıdan, bacadan onu izliyorsa Qırık kendini kaybeder. O an folklorun her türlü figürünü sergiler. Mendil almış başı çeker. Şehrin yerel oyunu “delilo delilo destane” dedikçe, Qırık siyah uçlu kırık kundurasının topuğunu yere vurur. Düğün devam ederken az sonra bir başka Qırık daha gelir, oyuncu ekibinin arasına katılır. Bir ekipte iki Qırık oynamaya başladı mı diğer oyuncular yerlerine çekilir. Meydan Qırık'lara kalır. Kim ne kadar figür sergilerse o izleyicilerin alkışını toplar. Bunu bilen Qırık'lar yarış içinde yorgun düşene kadar oyunlarına devam ederler. Qırık'lar düğünlerde genellikle “avare”yi oynarlar.

Qırık'ların da çeşitleri vardır. Kimi kahveci, kimi simsar, kimi de hiçbir işe bakmaz, zuladan yaşar. Bu kesim Qırık'lığı yaşam biçimi haline getirmiştir. Qırık'ların en çok uğradığı mekanlar kahvelerdir. Hatta ev ile kahve arasında tercih yapmaya zorlanırlarsa kahveyi tercih ederler. Qırık'lar arasında isim/nam yapanlar da vardır. Kendi aralarında semtleri, köşe/bucakları paylaşırlar. Herkes kendi muhitinden sorumludur. Kimse kimsenin bölgesine giremez. Hiçbir Qırık, toplumun kendilerine taktığı “Qırık” nam-ı diğer “peQas”lığı kabul etmez. Her Qırık kendi kodu  ile tanınır. “Pişo Mahme”, “Kopo Sezo”, Dağkapılı Çeko” gibi... kendilerine sorarsanız “Bedenin çocuği” derler. Her Qırık kendisini en hakiki Diyarbakırlı olarak görür. Hatta normal, “Diyarbakırlıyız” demezler, “Diyaaarbakırlıyız”deyip vurgulu biçimde uzatırlar kelimeyi. Diyarbakırlı her delikanlı “Pişo Mahme” yi tanır. En azından ismini namını duymuştur. Gurbette başka bir şehirde Diyarbekirli  birine rastladığında diyalog kurmak için ilk sorularından biri “Pişo Mahme’yi tani misin?” olur. Birkaç anısını mutlaka anlatır size.

Gurbete de çıkan en çok Qırık'lardır. Genelde İstanbul ya da İzmir bir çoğunun ikinci adresleridir. Üç ay İstanbul’da kalıp memlekete dönen Qırık, üç ay gurbette yaşadıklarını bütün kış boyu kahve ve sokak köşelerinde anlatır durur. O bir yapmışsa elli de üzerine katar.

Aile ve mahalle baskısı sonucu bir çoğu hayatın zorluklarına yenik düştü. Bazı Qırık'lar sınıf atladı iş güç sahibi olanlar oldu ama Qırık'lık hep kaldı onların bir yerinde, kadim şehrin  umutsuz, acılı bir kuşağıdır Qırık'lar.

filmin son sahnesi de gelip çatmıştır artık. Çok uzaklardan bir türkü yükselir. Şark bülbülü Diyarbekirli Celal Güzelses’in sesinden,

“40 yaşında belleri bükülür
45’inde günahlarına ağlar
50’sinde insanlara bel bağlar.
Dağbaşına çökmüş dumana benzer”

Dağkapı sur içinden kalkan bir fayton, Xançepek’e doğru yol alır.“Geş bin  Qırıx Hano, geş bin” o günler de geldi geçti, bir yalana benzer.






Herkes Dünyayı kendi bakışında taşır…

  Bir Sufi mankıbesinde okumuştum Dervişin biri günün belli saatlerinde şehrin hemen girişinde Dut ağacının gölgesinde dinlenirmiş. Şehrin g...