28 Temmuz 2023 Cuma

Hapishanedeki Gül Bahçem…



 

Hapishanede koğuş penceresinin önünde, saksıda yetiştirdiğimiz geçen yıldan kalma çiçeklerimiz var. Kimisi kurumuş, kimisinin de halen yeşil yaprakları var. Duvar sarmaşığı bunlardan sayılır. Başka çiçeklerimiz de var; Arapsaçı, güneş çiçeği, petunya, kedi tırnağı, begonya gibi. 

Kedi Tırnağı ilginç geldi bana. Her tarafı soldu ama tırnakları dipdiri duruyor. En çok petunyalara üzüldüm. Yaz boyunca renk renk açan petunyalarım soğuklara dayanamadı.

Değme gitsin; içerideki sarmaşığın adı. Trakya’da öğrendim. Günde bir karış uzayan bir sarmaşık türü. İçerideki duvarı dolandı, baktım bir tur daha atacak pencereden dışarı saldım, duvarları tırmanıp çatı katına çıktı. Saksıya ilk diktiğimde adını bilmiyordum. Şehirdeki çiçekçiye haber gönderdim, bu günde bir karış uzayan çiçeğin adı nedir dedim, o da değme gitsin demişti, ben de karışmadım zaten, çatı katını aştı gitti ben içerde kaldım.

 

Begonya; Kendi halinde yavaş bir çiçek, ne edip yaptımsa saksısından öteye dal budak salmadı. Petunyaların aksi bir çiçek, Petunya hızlı büyür, çok açar, erken solarken, begonya yavaş büyür ama geç solar.

Hercai Menekşe; genelde sevilmeyen bir çiçektir. Hani hercai ya, dönek demekmiş. Tamamen önyargı. Ben seni sevdim hercai menekşe. En çok hayata sen tutkunsun. Senin her dönüşün güneşe doğruydu. Her dönüşünde güneşe büküldün.

Japon Gülü’m de var, diğer adı Özgürlük Çiçeği. Ama bir kusuru var; sabah erken açar, akşam dalından kırılarak düşer. Buna üzüldüm. Kendi dalından kırılan çiçek. Her sabah bir tane açar. Kıpkırmızı rengi var. Çok güzel bir kırmızı. Bu bir günlük gülün anlamlı bir öyküsü var. Derler ki, filizkıran fırtınası çok haşin, acımasız bir fırtınadır. Bu fırtınaya maruz kalan topraktaki tüm bitkiler dalından kırılır yerinde yeller esermiş. İşte bu fırtına sonrası toprakta ilk açan çiçek, bu özgürlük çiçeğiymiş. O, bir günde açılıp dalından kırılarak düşmesi insandaki özgürlük süresinin sembolü aslında. Özgürlük de tadımlık bir şey. Hem kim kaybetmiş ki biz bulalım.

 

Fotoğraf:  14 Ekim 1994 Kırklareli hapishanesi

 

 

9 Temmuz 2023 Pazar

Yoldaşları Civan’ı diri diri mezara nasıl gömdüler?






 

İlk duyduğumda ben de inanmamıştım. Meğer inanmak istemediğimiz ne kadar şey varsa hepsi gerçekmiş. 


Olay 1992 yazında Sivas - Zara'nın dağlık bölgesinde yaşanmıştır. Bir grup Dev-Solcu gerilla grubu devrim yapmak için köylerde örgütlenme yapmaya giderler. Gittikleri köylerde köylülerin tepkileriyle karşılaşırlar, köylüler derler ki, “Ruslar sosyalizmi yıkıyor, siz bize sosyalizmi kuracağız diyorsunuz. Madem kuracağınız sosyalizm iyidir, neden yıkıldı?”


Köylülerin bu tepkisine vereceği cevabı olmayan Dev-Solcu militanlar, moral bozukluğu içinde kamplarına geri dönerler. Birkaç defa bu türden tepkiyle karşılaşınca, bazıları niçin dağda olduklarını tartışmak ister. Örgüt sorumlusu bastırır bu tartışmaları. Sonrasında gruptan kaçışlar başlar. Bu kaçanlardan biri de Civan'dır. (Asıl adı Yavuz Cihan İmamoğlu'dur. Rizelidir.) Dağdan kaçıp İstanbul’a gelir, dağda olup biten olumsuzlukları o dönemin İstanbul örgüt sorumlusuna anlatır. Örgüt sorumlusu önce dinler, sonra da örgüt bildiğini uygular. Örgüte göre Civan olsa olsa bir ajan ve savaş kaçkınıdır. Cezası ölüm! Bunu kendisine söylemezler. Civanı ikna edip tekrar aynı dağa aynı kampa geri gönderirler. Gönderirken hakkında bir karar alırlar. Aldıkları kararı örgüt notu olarak Civan’a verirler. Civan örgüt sırrı dediği bu notu beraberinde taşıyıp, Tokat dağlarında örgüt sorumlusuna teslim eder. Örgüt sorumlusu notu açıp okur. O notta aynen şöyle yazılıdır. “Bu kaçkın işbirlikçiyi mahkeme edin, sonra uygun bir yere gömün!” Civan kendi ölüm kararını kendi taşımıştır.


Örgüt sorumlusu gece notu okur, sabahında da mahkemeyi kurarlar. Sayıları 20 civarında olan bu grup devrim mahkemesini kurar. Tetiği çekecek kişi öncesinden tespit edilir. Her şey önceden hazırlanmıştır. Dağın uygun bir yerinde mahkeme başlar. Mahkeme başlar ama, Civan ilginç bir şeye tanık olur. Yoldaşlarından üç kişi az ötede bir çukur kazmaktadırlar. Mahkemede söylenenleri dinledikçe o çukurun kendi mezarı olduğunu anlar ve konuşmama kararı alır. Konuşmaması devrim mahkemesine saygısızlık ve hakaret olarak kabul edilir. “Hain” olduğu bu tutumundan bile anlaşıldığını söylerler. Sonuç: hızlandırılmış biçimde idam kararı verilir. İçlerinde itiraz eden de çıkmaz. Bu karar üzerine Civan’a son sözleri sorulur, o da, “Yaşasın sosyalizm!” der. Örgüt sorumlusu itiraz eder, “Bir hain işbirlikçi sosyalizmi ağzına alamaz!” der ve tetikçiye erken davranmasını söyler. Az ötede Civan’a diz çöktürürler. Tetikçi elinde tabancasıyla arkasına geçer. Civan ikinci kez şaşırır. Tetiği çekecek kişiyle dün gece sırt sırta yan yana uyumuştur. Bir an göz göze gelirler, Civan, Osman’a adete, “Bari sen yapma!” dercesine bakar. Tetikçi Yoldaş Osman’ın yapacağı bir şey yoktur. Karar verilmiştir, devrimin adaleti birazdan yerine getirilecektir. Civan son bir defa daha aceleyle az ötede mezar kazanlara bakar. Öyle bir aşkla kazıyorlardır ki, gören yoldaşlarına bir mezar açmak için değil de, birazdan bir küp altın bulmak için kazdıklarını sanır.


Katil arkadan bir el ateş eder, Civan dizleri üzerinden kayarak yere yıkılır. İkinci el ateş etmesine müsaade etmeyen örgüt sorumlusu, “İkinci kurşun fazla…” der. Tabancayı Osman’ın elinden alırlar. Üç beş kişi hızlı biçimde Civan’ı yerden kaldırıp az ötede kazılmakta olan mezara doğru götürürler. Mezar da hazır hale gelmiştir bile. Aynı hızlılıkta Civan’ı üstü başıyla kazdıkları çukurun içine bırakırlar. Aynı hızlılıkta çukurun üstünü toprakla kapatırlar. 


Civan’ı çukura atanlardan biri daha sonra tetikçi Osman’a, “Civan’ı mezara koyduğumuzda henüz canı tam çıkmamıştı, vücudu sıcaktı!” der. 

Devrim mahkemesi devrimci adaleti yerine getirdiği için kamptaki devrimciler gururlanırlar. İçlerindeki bir “hain” i cezalandırarak devrimci bir hamle daha kazandıkları için, devrim lehine sadece dağların dinleyeceği biçimde sloganlar atmışlardır. 


Civan olayının bir ay sonrası dağdaki örgüt dağılır, kaçanlar olur, kalanlardan bazıları şehre gelir gelmez yakalanırlar. Bazıları poliste konuşur, Civan’ın durumunu anlatır. Polis ve Jandarma birlikte Civan’ın konulduğu çukura gelirler. Çukurun başına geldiklerinde Civan’ın bir kolunun dışarı sarktığını görürler. Polislerden biri Civan’ın gömlekli koluna dokunur. Kolundaki saate gözü takılır. Saat çalışıyordur, polis birden panik olur. “Bu yaşıyor!” der. Herkes şaşkın hızlıca çukurdan çıkarırlar Civan’ı ama ölü olarak. Dediklerine göre, Polis saatin çalıştığından hareketle Civan’ın da yaşıyor olabileceğini düşünmüş. Aynı polisin sinirden ve heyecandan sinir krizleri geçirdiği söyleniyor. 


Bu korkunç olay bundan 30 yıl önce Tokat’ta dağın birinde birebir gerçek olarak yaşanmış ve üstü herkes tarafından kapatılmıştır. Önce ailesi 30 yıldır Civan’ı anmamakta, sahiplenmemektedir. Sonra da insan hakları örgütleri bildikleri halde savunmamışlardır, gazeteciler bildikleri halde haberini yapmamışlardır. 

Bu hikaye “Sığınamayanlar” adlı romanımdan kısaltılarak alınmıştır.

 

Herkes Dünyayı kendi bakışında taşır…

  Bir Sufi mankıbesinde okumuştum Dervişin biri günün belli saatlerinde şehrin hemen girişinde Dut ağacının gölgesinde dinlenirmiş. Şehrin g...