Qırıklar ve
Paçukolar…
Diyarbekir
Qırık’ları üzerine yazıp düşünürken, bir yandan da acaba dünyanın başka bir
ülkesinde Qırıklara benzer özgün bir grup yok mudur? Bir süre bunun izini
sürdüm, yolum Meksika’nın Paçuko’larıyla kesişti. Octavio Paz’ın “Yalnızlık Dolambacı” adlı kitabından
bahsediyorum. Paz bu kitabında Meksika’nın tarihsel yalnızlığından bahseder.
Koyu bir yalnızlık Meksika’nın tarihsel bir kaderi miydi? Yoksa yabancı
devletlerin ve kendi zorba egemen güçlerinin sonucu mu? Paz, bu kitabında bu
sorunun izini sürer ve tartışır. Meksikanın
bu özgün insanları Paçukolardan da bu kitabı vesilesiyle haberim oldu. İlk
okuduğumda ‘olamaz’ diyordum, sanki Diyarbekir’in Qırıklarının bir benzeri de
orada yaratılmışlardı. Karşılaştırmalı bir şey yaptım, işte benzerlikleriyle
benzemez yanlarıyla Meksika’da Paçukolar, Diyarbekir’de Qırıklar.
Önce Octavıo Paz’ın kaleminden
Paçuko’lar:
“Paçuko’lar, delikanlı gençlerdir. Güney kentlerindeki çetelerin
çoğu ve Meksika kökenli olan tayfalar, onların arasından çıkar. Onları
dillerinden, davranışlarından ve giysilerinden tanıyabilirsiniz. Kuzey Amerika
ırkçılığının öfkesini çektikleri için içgüdüleriyle kurulu düzene karşıdırlar,
ne var ki, Paçuko’lar atalarının ulusuna, ırkına da sahip çıkmazlar, onlarınki,
eğilmeyen, neredeyse bağnaz diyebileceğimiz bir yaşam gücüdür. Bu güç, belli
bir hedefe yönelmek yerine, oluşa karşıdır, çevresindekilere uymamaya çabalar.”
Diyarbakır Qırık’ı, Paçuko’nun
aksine ulusal değerlerini inkâr etmez. Belki ulusal anlamda kültürünün gelişmesi
için çaba içerisinde olmaz fakat toprağına, ülkesine bağlıdır.
“Paçuko, yeniden Meksikalı olmak istemez ama Kuzey Amerikalı ile
kaynaşmaz da. Bütün varlığıyla karşı bir güç ya da başkaldırmacıdır, bir
karşıtlıklar çıkmazı, bir bilmece, gibi kökeni belli olmayan bir bilmecedir.”
Qırık’lar ise ulusal kimliklerini
hor görmezler, çoğu defa “Nerelisin”diye sorulduğunda kelimeyi vurgulu biçimde uzatarak
“Diyaaarbakırlıyız!” derler. Qırık için Diyarbakırlı olmak bir övünç, onur
kaynağıdır.
Paçuko’lar ‘Kökeni belli olmayan
bir bilmece’ olurken, Qırık’lar kökeni muğlak olan insanlar değildir.
Diyarbakır’da Qırık’ların en yoğun yaşadığı semt Xançepek’tir. Diğer adı Gâvur
Mahallesi’dir. Bu mahalleye ‘Gavur Mahallesi’ denilmesinin nedeni eski
dönemlerde gayrimüslim halklardan da insanların yaşıyor olmalarıdır. Ermeni,
Süryani gibi Hristiyan gruplar da yaşarmış bu mahallede. Qırık da bu gruplardan
birinin mensubu olabilir ve Qırık bunu söylemekten çekinmez. Qırık için önemli
olan etnik- dinsel kimliği değil, Diyarbakırlı olmak, hele bir de Xançepek’li
ise ona yeter. Qırık’ın kimlik sorunu yoktur. Kimliksizlik onun için bir utanç,
onursuzluk değildir, o her şartta kendisi olmak ister. Kişinin bir türlü
kendisi olamadığı, sürekli egemen merkezci sistemlere çağrıldığı bir coğrafyada
Qırık kendi yolunu bulmuş bir insandır. Kendisine dayatılan, dışarıdan verilmek
istenen hiçbir etnik kimliği kabul etmez. O tüm zamanlarda kendi namıyla ortaya
çıkar. Qırık için de en değerli olan çevresinin de kabul ettiği nam, şöhrettir.
Peki kim bu
Qırık? Nereden alıyor bu adı? Qırık önce sistem tarafından dışlanan bir garip
‘öteki’dir. ‘Kökeni belli olmayan bir bilmece’ hiç değildir. Tarihsel ve
toplumsal olarak yaşadığı coğrafyanın özgün karakterli insanıdır. Onu
çevresinden sorarsanız “O, bir Qırıktır.” Bununla anlatmak istediği, sağlam
olmayan, bozuk olandır. “Qırık’lığı ise ayağına giydiği ucu sivri siyah
kunduranın arka kısmını kırarak giydiği içinmiş.” Oysa Qırık ne o’dur, ne de o
Qırık’tır. Qırık, Diyarbakır’da sistemin kırıldığı insandır. Qırık için yapılan
tanımlar bunun dışında eksik kalır. Evet sistemin kırıldığı insandır Qırık çünkü
egemen sistemle uzaktan yakından bir ilişkisi kalmamıştır. Bu yönü ile Qırık
bir ret insanıdır düzeni reddir.Düzen kurumlarının hiçbiri Qırık’a cazip
gelmez, hep kaçar ondan. Qırık bir düzensizlik insanıdır ve bu yüzden hiçbir
sistem sevmez Qırık’ı. Sadece sistem değil birlikte yaşadığı toplum da sevmez.
Tıpkı Paçuko’lar gibi Qırık’larda, “… yıkılması, ortadan kaldırılması
gereken kişilik. Onunla ilişki kurulduğunu kimse görmemeli, bilmemelidir.”
İşte tam da bu noktadan itibaren Qırık da ‘ötekinin ötekisi’ olur artık. Önce
sistem dışlar onu, sonra da birlikte yaşadığı toplum ve yakın çevresi. En yakın
çevresi bile Qırık’a tepkilidir. En başta da aile efradı tepkilidir. Babası
çoğu zaman kovar evden. O yine de bir açık kapı bırakır yakınlarına…
Qırık genelde hiçbir işe bakmaz,
zuladan yaşar. Düzenli bir işi yoktur, hazır bir iş, imkân sunulsa bile pek
yanaşmaz. Disipline, düzene gelemez. Boşta gezer oluşu çevresinin tepkisine yol
açar. Geleceğe dair hiçbir projesi yoktur. Daha gençliğinde kendisine sunulan
birçok imkanı reddetmiştir. Önce başladığı okulu yarım bırakır, bazen
yoksulluktan bazen de aşırı kışla disiplininden okulu bitiremez. Sekiz yaşında
başladığı küçelerden on dördünde mezun olur. Görünürde Qırık’ın hiçbir yeteneği
yoktur, uzaktan böyledir ama kendine özgü yanları birçok insanı çeker. Bir yanı
‘Qırık’ olanları daha çok çeker. Yaşadığı toplumun aykırı bir insanı olması
insanlarda ilgi uyandırır. Octavio Paz da Paçuko’nun bu yanına vurgu yapar:
“Paçuko, davranışlarıyla toplumu tedirgin ettiğini görür ve uyumcu
çoğunluktan ayrılmanın sakıncalarını bile bile cıngar çıkarmaktan sakınmaz,
ayrıcalık güdenlerin, kendini cezalandıracak durumda olanların üstüne üstüne
gider. Temelden karşı çıktığı toplumla daha anlamlı ve geçerli ilişki kurmanın
tek yolu budur. Toplumun öfkesini bir öksüz olarak kendisini tanımayan çevrede
bir yer edinir ve o dünyanın ahlak dışı kesiminde ünlü bir kahramanı olur.”
Paçuko’ların kahramanlık
seviyelerini bilemiyoruz. Qırık’ın kahramanlığı zaman içerisinde yapabildiği
namı kadardır. Ayrıca Qırık dağlarda yel olup estiği için kahraman olmaz, ya da
bir kurşunla üç kişiyi birden vurduğu için de değil; Qırık yaşadığı toplumda
bir denge insanıdır. Kavgalarda, dövüşlerde karakoldan önce mahallede Qırık’a
gidilir. Qırık mahallesinde, muhitinde bir adalet insanıdır. Bu konuma gelmesi
öyle kolay olmamıştır. En az beş-on yaralaması, yine bir o kadar mahpushanelere
girip çıkmışlığı vardır. O bir vurmuşsa insanlar on abartmıştır. Qırık
korkulması gereken bir insan imajı yaratmış olsa da toplumda gizliden gizliye,
içten içe bir saygı vardır. Bu saygınlık ‘delikanlı’ diyebileceğimiz kimselere
yanlış yapmayan, her şart altında mazlumun yanında, kötünün karşısında olmasından
ileri gelir. Bazen Qırık denilince “Harbi delikanlı”diye tarif edenler olur.
Qırık genelde kimsenin işine karışmaz ama bir sorun kendisine intikal ettirildi
mi hemen müdahale eder, hatta gurur meselesi yapar “Git hemşerim sen evinde
rahat et, o işi oldi bil .” Qırık, “O işi oldi bil” dedikten sonra o iş olur. İş’ten
kastettiği mahallede yanlış yapan birinden hesap sorulmasıdır. Aynen öyle olur,
aradan birkaç gün geçmez, yanlış yapan kişi gider muhatabından özür diler. Bu
gibi olaylarda Qırık itibar kazanır. Bir iş başardığını görünce de iyice
havalara girer, bu tavrından dolayı övgü dizene “Bu işler ufag tefeg işler.”
diyerek başlar geçmişte hallettiği meseleleri anlatmaya.
Qırık
usta bir satırcıdır. Tüm eylemlerini belinden hiç eksik etmediği satorla
gerçekleştirir. ‘Emanet’ dediği sator bıçağı onun her şeyidir. Sator belinde
oldukça bileği bükülmez bir delikanlıdır. Qırık’ın çevresi de en çok bu sator
denilen aletinden korkar. Qırık’ın satoru mahalle aralarında abartılarak
anlatılır. ‘Kıldan ince kılıçtan keskin bir ağzı varmış’ derler. Bir de esprisi
vardır Qırık’ın. Qırık mahalle sokağında yürürken çocuklar etrafını kuşatır,
Qırık’ı yakından görmek isterler. Qırık da elini belindeki satora götürür gibi
yapar, bu el hareketini gören çocuklar koşarak dört bir yana dağılırlar.
Çocukların gözünde Qırık bir masal kahramanı gibidir. Bu masalda Qırık ve
satoru vardır. Qırık bu durumdan hoşnuttur. Arada bir satırını çıkarıp “xışt
xışt” diye duvara sürter. Bazen de beton zemine sürter. Bunu gece yaptığında
satorundan ateş kıvılcımları atar. Ateş kıvılcımlarını gören Vırıklar ertesi
gün mahalle küçelerinde abartarak anlatırlar “Bir görecaxtın satori duvara vurır
vırmaz ateş almaya başladi. Bele sator görmedım, adami qıtır qıtır eder.”
Vırık, Diyarbakır’da Qırıklığa
henüz aday bir gençtir. Geleceğin Qırıkıdır. Qırık her zaman eyvallah ettiği
büyük ağabediyidir. Qırıkın her hareketini yakından izler, her Vırıkın
hayalinde nam yapmış bir Qırık gibi olmak yatar.
Yazar Paz’a göre,
“Paçuko’nun kendine özgünlüğü Amerikalı’yı çileden çıkarır.” Paçuko bu noktada
Qırık’la benzeşir. Qırık’a karşı da toplum sürekli kuşku ile yaklaşır. Qırık’la
benzeşmeyen bir özelliği ise şöyle anlatılır:
“Paçuko,
içinde yaşadığı topluma hem aldırmaz, hem de aşağılayıcı bir tutum içindedir.
Bu türden çelişik izlenimlerin yığılıp birikmesine ve sonunda sancılı bir
doğumla patlamasına izin veren Paçuko, kendini bir kavganın ya da çatışmanın
ortasında bulur, soluğu gözaltında alır. Cezasını çekerken aklını başına toplar
ve kendine gelir; yapayalnız bir “parya” olduğunun bilincine varır. Kışkırtma
ile başlayan olaylar zinciri şimdi kapanmak üzeredir ve Paçuko, kendisini
toplum dışı saymak isteyen topluma giriş ücretini ödemeye hazırdır.”
Qırık yaşadığı toplumu
aşağılamaz, belki topluma yararlı biri olamamıştır ama zararlı da değildir. O,
kendi dünyasında yaşayan bir yalnız çoğunluktur. Hem ruhsal hem de nicel
bakımdan bir yalnız insandır. Buna rağmen çevresiyle olan ilişkilerinde
duyarlıdır. Toplumla ilişkileri çok sıkı değildir. Qırık ‘uzaklar’ toplamıdır dersek abartmış
olmayız. Önce ailesine uzak, sonra topluma ve en çok da sisteme uzaktır.
Qırık, Paçuko gibi cezasını
çekerken aklını başına toplama gibi bir pişmanlık duymaz, tam aksine o her
mapushaneye düştüğünde namını daha da büyüterek çıkmanın yollarını arar. Paçuko
gibi topluma giriş ücreti de ödemez. Her mahpus çıkışında namı büyüdüğünden
‘bilet’ ücretlerini daha çok ve peşin ister.
Qırık sabıkalı olduğundan çok kez
gözaltına alınır. Gözaltılar Qırık’ın en zayıf ve çaresiz düştüğü yerdir.
Başkalarının gözünde korkuluk olan Qırık, polis karşısında küçülür, Qırık’ın
küçüldüğü yerdir karakollar. Çok zorda kaldı mı bazen iş verir, polisi
bağlamaya çalışır. Kurtulunca da kapıdan çıkar çıkmaz sövmeye başlar. Kendince
taktik yapıp polisi aldatmıştır, ‘Enayiler davayı çakmadiler’ deyip kendi deyimiyle
toz olur. Mapusaneler Qırıkın pişman olduğu yerler değildir;
“Mapushane
evimiz, demir kelepçe kol saatimiz” der ve mahpus
yatmışlığıyla övünür.
“Kimileri
Paçuko’yu olağanüstü aşk yapma tekniğine sahip olmakla över; onu (cinsel
yönden) sapık, ama taşkın ve saldırgan bulanlar da vardır. Bir aşk ve zevk
simgesi olduğu kadar, bir korku ve nefret kaynağı, köleliğin düzensizliğin ve
yasa dışılığın da ta kendisidir.”
Qırık da aşklarına ve zevklerine
düşkündür fakat aşkı platonik bir aşktır. Aşkların en büyüğünü Qırıklar yaşar.
Öyle ki “dawam” dediği kız uğruna yapmayacağı şey yoktur, çok kez vurur-vurulur.
O yine de vazgeçmez ‘dawam’ dediği aşkından. O sevdi mi sanat inceliğinde
sever, sevdiğine şiirler yazar, türküler yakar. “Ben sevmişam bir defa” der.
Ama bir defa olsun sevdiği kıza teklif etme cesaretini gösteremez. Gece gündüz
yolunu bekler, izini sürer, bir türlü cesaret edip dili varmaz söylemeye “Alınıram,
utanıram.” der. Bu yüzden de aşkta kaybeder hep. Yıllarca peşinde koştuğu,
uğruna vurup vurulduğu “dawam” dediği kız gün gelir başkasıyla evlenir. Bunu
duyan Qırık hayata isyan eder, yıkılır. Bunu kaderden bilir ve kendini şaraba
verir. Artık bu andan itibaren Qırık, Diyarbakır Yıldız arkalarında şarap
sohbetlerinin hiç susmayan, türkü tadında bir uzun havadır. Her gece kendi
yalnızlığında mest olan bir uzun hava…
Yine Qırıklar boğaz
zevklerine düşkündürler. Yiyeceklerini seçerler, çiğ köfte ve ciğer kebabını
hiçbir yiyeceğe değişmezler. Dağkapı Suriçi’nin ciğer kebapçıları meşhurdur.
Qırık önce mangalda birkaç şiş acılı ciğer kebabını götürür, bunun arkasından
demli kaçak bir bardak çay, daha sonra da hemen yan caddedeki meşhur Saim Usta’nın
kadayıfına…
Gecenin daha geç saatlerinde
Dağkapı Suriçi’nde bekleyen faytonlardan birine atlar, doğru Xançepek’e aşağı
mahalleye genelevdeki dostuna uğrar. Her dönem dostu vardır orada.
Diyarbakır’da Qırıkın gecesefası denilen üçleme şöyledir; önce Yıldız’da,
Hewsel’de şarap ve kerametlerin anlatıldığı SÖZ. Sonra Dağkapı Suriçi
faytonları ve Xançepek’e faytonlu yolculuk….
Ulusal mücadelenin geliştiği
90’lı yıllarda bu üçlü mekân bozuldu; önce sokağa çıkma yasağı Qırık’ları şehir
içine hapsetti. Qırık’lara vurulan en büyük darbe bu oldu. Sonra da genelev
Xançepek’ten kaldırılınca Suriçi’ndeki faytonlara da gerek kalmadı.
“Paçuko
modayı en son sınırına kadar götürür ve burada bir güzelliğe dönüştürür(…)
Paçuko estetik giyimiyle kişiliğini vurgular, ama yaşadığı topluma temelde
bağlı, saygılı kalır.”
Paçuko’ların tersine Qırık modaya
ve estetiğe pek önem vermez. Moda olan hiçbir şey onlara cazip gelmez. Qırık
her şart altında klasik giyim kuşamda ısrar eder. Normal insanın giydiği
giysileri kendine uydurmaya çalışır. Hem şalvar hem de pantolon giyerler.
İspanyol paçalı pantolon Qırık’ın tercihidir. Pantolon üzerine gömlek ve yelek
giyer. Yazın o çok sıcağında bile ceketi omuzlardan eksik olmaz. Omuzlardaki
caket ‘emanet’ dediği satoru kamufle eder fakat asıl Qırık’ın başkalarından
ayıran şey onun yürüyüşü ve duruş tarzıdır. Normalde insan sokakta, caddede
yürürken düz ve teke teke yürür, Qırık ise bir omuzu eğik, seke seke yürür.
Yine başkalarından ayrı en belirgin yanlarından biri de Qırık’ın konuşma
üslubudur; konuşma üslubuyla dinleyenleri etkilemesini bilir. Kendilerine has
bir dil oluşturmuşlardır. Genelde Türkçe konuşurlar, fakat herkesin konuştuğu
bir Türkçe değildir bu. Dil-gramer ölçülerine vurulduğunda konuştukları birçok
kelimenin Türkçe de karşılığını bulamayız. Kelime hazneleri oldukça geniştir.
Giyim kuşam konusunda Qırık fazla
demokrat değildir. Belki giyim kuşamlarından dolayı kimselerin yolunu kesip
kavga etmez ama içten içe lüks modayı takip edenlere öfkelidir. Qırık’ın
ölçüleri kapalı toplum bireyinin ölçüleridir. Kimselere gücü yetmez ama
takıldığı kızı çekiştirir.
“Seni
mersedeslere bindirip gezdiremem
Nerde kaldı yayladaki eşeklerimiz
Hani Ulu Cami önündeki kürsilerimiz”
Ya da;
“Sana
delikli elbiseler giydiremem
Seni
diskoteklerde gezdiremem
Alınıram,
utanıram
Sonra
arkadaşlar beni yanliş anlarlar
Dostlar
yüz çevirir benden.”
Qırık toplumun geleneksel ölçülerine de ahlaki değerlerine de bağlıdır. Toplum onu dışlamış olsa da o vazgeçmez, sorumlu hisseder kendini.
Bağnaz, tutucu biri değildir ama kadın ve aile meselelerinde hassastır. Sokakta
hep tek başına yürür. Öldürseler de kadınla yürümez. Bu kadın anası da olsa karısı
da olsa sokakta birlikte yürümez. Çok mecbur kalırsa, yürürken bile en az on
metre aralıklı yürür. Bir gören olursa ‘Alınır, utanır’.
Qırık bu yüzden Diyarbakır’da Ofis
semtinde oturanlara öfkelidir. Sevmez Ofis’te oturanları. Ofis, Qırık için
“sosyete” semtidir. Diyarbakırlı saymaz onları. Qırık’ın gözünde Ofis, malı
varyemezlerin, bisküvi çocuklarının, zenginlerin semtidir. Kavga dövüşlerde
Ofis çocuğu haklı da olsa tutmaz onu. Qırık’ın gözünde Ofis çocuğu yaramaz bir
kelektir.
“Paçuko tüm
kültürel mirasını dilini, dinini, geleneklerin ve inançlarını- yitirmiştir.
Ancak bedeni ve ruhu kalmıştır ona. Herkesin bakışları altında dünyayı
göğüslemek için kıyafet değiştirmek istemesi bir korunma çabasıdır; onu hem
saklar hem de ele verir.”
Qırık ne dilini, dinini ne de
kültürel mirasını reddeder. Kendini saklama gibi bir tutum içinde olmaz. Kimlik
arayışında olmadığı için başkalarına benzeme gibi bir isteği de yoktur. Qırık’ın
şahsında tüm resmi kimlikler hükümsüzdür. O bir “kimse”dir. Herhangi bir
kimliği olmayan bir “kimse”dir. Eğer sayılırsa Qırık’ın kimliği lakabıdır. Her
Qırık kendi lakabıyla tanınır. Kendileri “Qırık” denilmesinden hoşlanmazlar.
Yüzlerine karşı kimse bunu diyemez. Her Qırık lakabıyla çağrılır. Genelde
muhitlerin adını alırlar. “Dağkapılı Ceko”, “Xançepekli Azo”, “Alipaşalı Maho”
gibi ….
Qırık kültürel geleneklerine çok
yabancı, uzak biri değildir. Kapalı toplum bireyinin özelliklerini taşır.
Bağnaz, tutucu biri de değildir. Camiye, mezara gitmez, bayramda bile gitmez
ama ailesinden gidenler olursa da engel olmaz. Qırık’ın taptığı putları yoktur.
Eğer tapılacak biri varsa o da “dawam” dediği platonik aşkıdır. Qırık hayatta
kendisine ait hiçbir şeyi olmadığı için de Paçuko gibi bir şeyleri yitirmiş
konumuna düşmez. Qırık’ın felsefesine göre felek ona dünyaya ilk gözlerini
açtığında oyununu etmiştir. Bu yüzden de Qırık ne etse, gece-gündüz çabalasa
hatta ağzı ile kuş da tutsa felek bir defa onun kaderini kötü yapmıştır. Bu
yüzden de gelecek kaygısı yoktur, bütün sermayesi cebinde bulunan üç-beş
lirasıdır. Sigarası, şarap parası eksik olmasın yeter.
Qırık her koşulda sistem karşıtı
olduğundan, düzen karşıtı güçler onun doğal müttefikleridir. Qırık bu konuda
tercihini “Siyasi abé” dediği devrimcilerden yana yapmıştır. Qırık normalde
kimseye sempati duymaz ama devrimcilerin adının geçtiği yerde “eyvallah siyasi
abé” diyerek selamlar. Elinden gelen bir şey olursa severek yapar.
90’lı yıllar Qırık’lar
için bir yol ayrımıdır. Önce Qırık’ı ortaya çıkaran koşullar ortadan kalkmaya
başladı. Qırık’ın beslendiği zemin sokaktır. Diyarbakır’da önce sokaklar
kuşatıldı, bu durum Qırık’a vurulan en büyük darbeydi. Yine Qırık’ın olmazsa
olmaz mekânları bir bir ortadan kaldırıldı. Diyarbakır’da halkın siyasetle
tanışması Qırık’a vurulan son darbe oldu. Artık eskisi gibi mahallenin denge
insanı Qırık’a ihtiyaç kalmamıştır. Her mahallede sorunları çözen “Siyasi
abéler” vardır. Diyarbakır’ın değişen-dönüşen toplumsal yapısına rağmen halen
bir yanı Qırık olan insanların sayısı az değildir çünkü Qırık’ı ortaya çıkaran
koşullar tümüyle ortadan kalkmış değildir ve Qırık’ın öyküsü burada bitmez. O
anlatılması güç, türkü tadında bir uzun havadır….