Hapisteki yazarın kendi kendine
ettiği zulüm: Otosansür
Bir cümleyle otosansür nedir? diye sorulsa bana, ‘yazarın
kendi kendine ettiği zulümdür’ derim. Bu zulüm başka bir zulüm! Sanırım bu
konuda en dertli olanlar mahpus yazarlardır. İki yıl önce ‘Hapiste Yazmak’ adlı
bir derleme yapmaya başladığımda içerden gelen yazılarda otosansür denilen şeyi
tüm ayrıntılarıyla görmüş oldum. Daha önce de benzer şeyleri kendim yaşadığım
için gelen her yazıda kendimi gördüm. Hapiste yazdığım mektup ve yazılara
yeniden baktım, her defasında gördüğüm ve anladığım şu: Hapiste yazılan her
yazılı metin yarım metindir; henüz bitmediği için yarım değildir; kaygılarla
yazıldığı için yarım metindir. Eğer dikkat edilirse korkularla yazılmış
demiyorum kaygılarla yazılmış metinler diyorum. Gerçi kaygı korkuyu da içinde
barındırıyor ama korku bir çok kaygıdan biri olabilir ancak. Korku dışsal,
kaygı ise içseldir: Dışsal olana tepki yazana bir yazma nedeni yaratırken,
içsel olan kaygı yazanı köreltir. İçsel olan kanıksanmış bir dengecilikle açıklanabilirken
dışsal olan geçici bir tutumla açıklanabilir.
Buradan
söylemek istediğim şey şu: sansür korkunun, otosansür kaygının sonucudur.
Hapiste yazanlar her ikisine de maruz kalıyor. Hapishanede yazanı sınırlayan ya
da kaygı duymasına neden olan o kadar şey var ki ‘Kaygısız yazmalıyım’
dediğimde bile kafamda bir çok kaygının olduğunu anlıyordum. Hapiste yazılan
her şey başkaları tarafından okunup incelendikten sonra dışarı gönderiliyor. Şu
başkaları dediğim ise oldukça titiz çalışan mektup okuma ve mektup inceleme
komisyonlarıdır. Bu komisyonlardan biri devletin diğeri eğer birlikte
kalıyorsan örgüte ait. Eğer içerde yazıyorsanız dışarı göndereceğiniz her
yazılı metini örgütün mektup inceleme komitesine vermeniz gerekiyor. Bu komite
yazınızı inceledikten sonra gidip-gitmeyeceğine karar veriyor. Buradan okey
alan yazı ya da mektup idareye verilir bu kez idarede mektup okuma komisyonu
tarafından incelenir eğer uygun görülürse dışarı gönderilir. Benim mektup ve
yazılarım bazen örgütün MİK’ine (mektup inceleme komitesi) bazen de idarenin
MOK’una (mektup okuma komisyonu) takılırdı. Dışardan gelen mektup ve yazılarda
aynı yolu takip eder. İki okuma ve inceleme komisyonunun ardından sahibine
ulaşır. Bu komisyonlara takılmadan gidip gelen yazılar yazılmasa da yazın
dünyasından pek bir şey eksilmezdi. 1990 sonrası hapishane kuşağının yazın ve
edebiyat alanında nitelikli ürünler verememesi bu anlatmaya çalıştığım
nedenlerle ilgilidir. Çok aşırı denetim insanlardaki yazma şevkini kırdı. Bu
sıkı denetim ve uygulamadan dolayı bir çok insan yazmadı. 10 yıl kaldığım
hapishanelerde dışardan mektup arkadaşım olmadı. Bu sıkı denetleme
komisyonlarına olan tepkiden dolayı yazmayı düşünmedim. Kaldı ki yazanlarda
içlerinden geçeni yazamadılar. Bir kişinin yazdığı mektubu topluca okuyan
gruplardan yazarların çıkması beklenmemeli. Aşkı yasaklayan gruplardan
edebiyatçı çıkması mümkün değildir. Zaman zaman içerde birlikte kaldığım
mahpusların yazdığı öyküleri okudum. Bu öykülerde Kadın ve Aşk yoktu. Kadın
kahramanlar sadece öykünün finalinde
feda eylemlerinde vardı. Berfin yada Berivan’ın aşklarını anlatan hiçbir öyküye
rastlamadım. Ama ölüme giderken feda eylemleri çok güzel anlatılıyordu. “Çok
güzel” ölümlerden bahsediliyordu. Sol gruplarda edebiyatçıların ortaya
çıkmayışı dıştan sansürle ilgili değildir. İçten kaynaklı dediğim otosansürdür.
Edebiyata dair kuracağı her cümleden kaygı duyan bir insandan nitelikli
edebiyat eserleri beklemek pek gerçekçi olmaz. İnanmayacaksınız ama ben dışarıda
bu satırları yazarken bile kaygı taşımıyor değilim. Acaba eleştirdiğim çevreler
ne düşünecek ne diyecekler gibi… Sonuçta yazmak istediğimi yazıyorum ama bin
bir kaygı duyarak yazıyorum.
Sonuç
olarak bu konuda diyeceğim şu: hapiste yazanın maruz kaldığı sansür yani dışsal
dediğim şey yazanları daha çok yazmaya iterken sansürün kendisi bile yazanın
yazma nedeni olmaktadır. Kaygılardan kaynaklı içsel nedenler dediğim otosansür
ise yazanı etkisiz bırakarak yeteneklerinin önünü almaktadır. Yazarın asıl
yazmak istediği şeyleri yazdırtmamaktadır. İçinde bulunduğu grubun dışına
itilmeyi göze alamamaktadır.
Oysa her
türlü yazınsal üretim bağımsız düşünmeyi gerektirir. Bağımsız olmayanlar özgün
düşünce geliştiremeyeceği gibi özgün eserler de veremezler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder